34,2578$% 0.31
37,6256€% -0.43
45,0099£% -0.05
%
%
2131855฿%2.90567
04 Ekim 2024 Cuma
Avukat Hakkı Savunur Soğancı, 19-20 Ekim 2024 tarihinde gerçekleşecek olan Bursa Barosu Başkanlık Seçimleri için adaylığını duyurdu.
Bursa Barosu Başkanlık Seçimleri, 19-20 Ekim 2024 tarihinde gerçekleştirilecek. Bu seçimle birlikte yeni Bursa Barosu Başkanı belirlenecek. Önce Meslek Grubu Başkan Adayı Avukat Hakkı Savunur Soğancı, Burçman Otel‘de gerçekleştirdiği bir toplantıyla adaylığını duyurdu.
Avukat Hakkı Savunur Soğancı’nın yönetim kurulu listesinde Okan Dursun, M. Yavuz Arıcıoğlu, Filiz Boz, Burak Güneş, Aylin D. Arı, Yağız Gündoğdu, Tuğba Uyanık, Merve Baş, Mehmet E. Yolcu ve Derya S. Sümer yer aldı.
Önce Meslek Grubu Başkan Adayı Avukat Hakkı Savunur Soğancı, “20 Ekim 2024 tarihinde yapılacak Baro Seçimlerine,temellerini 2 sene önce attığımız Önce Meslek ekibi olarak adayız. Dikkat ederseniz ben Baro Başkanlığı’na adayım demiyorum, Önce Meslek ekibi olarak adayız ifadesini üzerine basa basa kullanıyorum. Zira Önce Meslek tek bir isme bağlı bir ekip değil, ekip olarak birlikte yönetimi benimsemiş, her üyesini yönetimin bir parçası olarak gören demokratik, şeffaf bir ekip hareketidir” şeklinde açıklamalarda bulundu.
Soğancı, “Baromuz ve Barolar Birliği, yıllardır hep siyasi saik ile verilen oylarla oluşmuş, mesleki bir örgüt olmaktan çok, siyaset üreten bir kurum haline gelmiş, bunun doğal sonucu olarak da Meslektaşlar birbirine karşı, mesleğine karşı, Baro ve Barolar Birliğine karşı yabancılaşmışlar, ayrıştırılmışlardır. Halbuki Bursa Barosu ve Barolar Birliği en başta bir meslek örgütü ve hukuk örgütüdür. Hukukun siyasetini yapmalı, tüm meslektaşlarına eşit mesafe de olmalı, Mesleğin onuru yüceltme ve meslektaşlarımızın ekonomik, sosyal açısından kazanımlar elde etmesine hizmet etmelidir. Mesleğimizin önündeki her türlü engeli ortadan kaldırmalı, meslektaşlarımızın sorunlarını doğru tespit edip zamanında ve doğru çözümler bulmalıdır.Son yıllarda Bursa Barosu mevcut yönetimi meslektaşlarının sorunlarını tespit etmek ve bunları çözmek için hiçbir gayrete girmemiş, bir çok meslek odası meslekleri ile ilgili meslektaşlarına yeni alanlar kazanç kapıları açarken, yeni meslek alanı açmak şöyle dursun maalesef meslektaşlarımız elindeki alanları bile kaybetme noktasına getirmiştir” dedi.
Türkiye çapında 190.000 civarında avukatın hizmet verdiğini ve Hukuk Fakülteleri‘nin kontrolsüzce kontenjanının arttığını belirten Soğancı, “Avukat sayısı 2013 yılından bu yana iki katına çıkmıştır. Bursa da yaklaşık 5800 avukat mevcut olup ilimizde avukat başına ancak 586 kişi düşmektedir. Çevresinde oğlu, kızı, kardeşi, akrabası avukat olmayan kimse neredeyse kalmamıştır. Bu şartlar altında avukat arkadaşlarımız büro açamaz, açtıkları büroları yürütemez, bağlı olarak başka bürolarda hak ettikleri ücretler ile çalışamaz hale getirilmiştir. Ve bu duruma şimdiye kadar Barolar Birliği ve Bursa Barosu yönetimleri sadece seyirci kalmıştır. Her geçen gün yeni fakülte açılmış, yabancı üniversitelere denklik verilmiş, kontenjanlar artırılmış Bursa Barosu sadece seyretmiştir. İhtiyaç doğrultusunda mezun verecek kaliteli eğitim veren Hukuk Fakülteleri ile ilgili hiçbir itirazı ve bunu engellemek için hiçbir çabası olmamıştır” ifadelerini kullandı.
Soğancı, “2008 yılında avukatların sosyal güvenlik statüsü 4A (eski SSK )’dan 4B (eski bağkur)’ye çevrilmiş, bu değişiklik ile avukatlar daha geç yaşta ve daha fazla primle emekli olmak zorunda bırakılmış ve emekli olduğunda daha az emekli aylığına layık görülmüştür. Bu olurken de Baromuzdan ve Barolar Birliğinden yine bir ses çıkmamıştır” açıklamalarıyla bu durumun avukatlara mağduriyet yarattığını dile getirdi. Ardından Soğancı, “Bursa Barosu yönetimi son yıllar ve özellikle son 4 yıla bakıldığında rutin işler dışında, neredeyse meslek adına,meslektaş yarına hiçbir proje üretmemiş, avukatların hayatlarını kolaylaştıracak en basit işleri bile yapmaktan imtina etmiştir. Mevcut yönetim Başkanlık makamından yapılan basın açıklamaları ile, halktan kopuk, meslektaştan uzak rutini devam ettirmek üzerine kurulu bir sistemle baroyu yönetmeye çalışmıştır. Ancak her geçen gün meslektaşlarımız daha zor duruma düşmüştür. Bursa Barosu sürekli herkese herşeye itiraz etmekten, meslektaş ve meslek lehine talepte bulunmayı unutmuştur. Sadece seçim zamanı bizlerin ortaya koyduğu sorunlar ve çözüm yöntemleri ile ilgili projelerimize benzer projeleri gerçekleştireceklerini vaat etmiş ve neredeyse hiçbirini yerine getirmemiştir” şeklinde eleştirilerde bulundu.
Önce Meslek ekibi hakkında konuşan Soğancı, “Bu ekip bir iyilik hareketidir. Önce Meslek kişisel egolara yer olmayan bir olma, bütün olmanın adresidir. Amacımız adaletin sağlanması, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi için mücadele vermek, mesleği ve meslektaşı hak ettiği çok çok iyi yerlere getirmek için mücadele etmek,sorunlarımızı sahada eş zamanlı tespit ederek, bu sorunlara eş zamanlı hızlı çözümler getirmek üzere kurulmuştur. Önce Meslek gençleri dinler, onlara danışır ve tüm karar alma mekanizmalarına dahil eder. Bunun için Baro Meclisini yeniden açıp burada büyük oranda temsil edilmelerini amaçlar. Onları sadece seçim zamanlarında hatırlamak, resim çektirmek, , özel günlerde birlikte pasta kesmek, sonra bir daha ki seçim zamanına kadar unutmak yerine Baro Meclisi aracılığı ile onların fikirlerinin alınacak kararlara ışık tutmasını sağlar. Önce Meslek ekibi Bursa Barosu yönetimini devralmaya hazır” şeklinde konuştu.
Saadet Partisi Bursa İl Başkanı Ali Osman Karahan İşgalci terör devleti İsrail’in Filistin’de yaptığı soykırımı kınamak amacıyla Bursa 15 Temmuz Demokrasi Meydanında basın açıklaması yaptı.
Karahan, Onlarca yıldır emperyalist Batı’nın desteği ve işbirliği ile Filistin’de işgal ve soykırım yapan siyonist İsrail, son bir yıldır tüm dünyanın gözü önünde yakın tarihin en büyük katliamlarına imza atmaktadır.
Okulları, hastaneleri, camileri bombalayan bu gözü dönmüş teröristler yaşlı, çocuk, kadın demeden mazlumların üzerine ölüm yağdırmaktadır.
Bu süreçte tüm savaş suçlarını işleyen, uluslararası tüm hukuk kurallarını yok sayan siyonizme karşı maalesef ki somut adımlar atılmamıştır.
Güney Afrika Cumhuriyeti’nin açtığı ve Uluslararası Adalet Divanı’nın kabul ettiği soykırım davasına rağmen katil Netanyahu Birleşmiş Milletler toplantısında konuşabilmektedir.
Batı’nın bu ikiyüzlü politikalarına yabancı değiliz. Fakat bölgemizdeki işbirlikçileri kabullenmemiz mümkün değildir. Bizler daha ilk günden itibaren tüm bölge ülkelerine hedefin sadece Filistin olmadığını söyledik.
Arz-ı mev’ûd masalları ile tüm bölgeyi kan gölüne çevirmek isteyen siyonizm için bu bölgede müttefik yoktur, sırasını bekleyen kurban vardır.
Yemen’i, Suriye’yi, İran’ı ve Gazze’yi bombalayan siyonist teröristler son günlerde Lübnan’da da vahşete başlamıştır. Sırada Mısır’ın, Irak’ın, Türkiye’nin, Ürdün’ün ve daha nice İslam ülkesinin olmadığını kim söyleyebilir?
Çizilen sözde haritalarla gözümüze sokulan bu kanlı plana karşı çıkmak için daha ne beklenmektedir?
Libya’da susan, Irak’ta susan, Afganistan’da susan, Yemen’de susan liderler ateş çemberinin gittikçe genişlediğini ve sıradaki işgalin kendi topraklarına karşı yapılacağını ne zaman idrak edecektir?
Ne siyonizm ne de emperyalizm için bahaneler bitmeyecektir. Irak’ı, nükleer silahları bahane ederek işgal eden, mazlum kardeşlerimizi katleden ABD, yıllar sonra Irak’ta nükleer tesis olmadığını söylemişti. Bugün de farklı bahanelerle tüm bölgemiz ölüm adasına çevrilmektedir.
İran, bölgemizde “İslam Ülkesi” olarak nitelendirilen hiçbir ülkenin yapamadığını yaptı: İsrail’e bir gecede yüzlerce füze attı, Nevatim Hava üssü başta olmak üzere birçok kritik askeri bölgeyi vurdu, Siyonistlerin aslında “kağıttan kaplan” olduğunu 7 Ekim’den sonra bir daha gösterdiler.
İşgal devletinde yaşayan 7 milyon nüfusun 6 milyonu sığınaklara indi. Yerleşimci adı altında hukuki statü elde etmeyen işgalcilerin yüreklerine korku salındı.
Kim yaptı bu kıyamı? İran İslam Cumhuriyeti. Müslümanlardan başka kimseyi vurmuyor dedikleri İran.
Ses kimden çıktı? Ülkemizde yerli işbirlikçilerden, iktidarın satılık kalemlerinden, kendini Sünni olarak lanse edip ümmetin içine nifak sokmaya çalışan sahte Müslümanlardan çıktı.
Allah aşkına soruyoruz: Tek bir füze atabildiniz mi İsrail’e?
İsrail tarafından şehit edilen tek bir devlet görevlimiz var mı?
İsrail tarafından şehit edilen tek bir askerimiz var mı?
İsrail’e karşı tek bir yürekli ses çıkartabildik mi?
Biz ses çıkartın, uluslararası camiayı harekete geçirin, güç gösterin dedikçe… Sizler; doğalgaz yolladınız, petrol akıttınız, ticaret yaptınız, gizli ilişkiler kurdunuz…
Bu meseleler hepimize ayan beyan ortada olan bir gerçekliği bir kez daha gösterdi: Mesele, Şii-Sünni meselesi değil.
Hizbullah komutanları bu yolda canını verirken Sisi, İsrail’in katliamlarına ortaklık etti.
Utansın… İran’ın füzelerine yalan diyen, Nasrallah’ın şehadetine rağmen ona saldıran kalbi kararmış, Dili bizden – Gönlü onlardan olan (!) işbirlikçiler utansın.
Milli Görüş olarak 55 yıldır kanla beslenen ittifaklarla, vahşi emperyalizmle ve siyonizm ile mücadele ederek bugünlere geldik.
Necmettin Erbakan Hocamızın önderliğinde kardeşlerimize ve ülkemize yöneltilen her eli kırıp atmanın onurlu kavgasını verdik. Afganistan’da, Myanmar’da, Pakistan’da, Gazze’de, Bangladeş’te ve daha nice İslam ülkesinde mazlumların imdadına yetiştik; vahşete, kaosa ve işgale karşı durduk. Biz Kıbrıs’ta ne yaptıysak diğer İslam ülkeleri için de aynı şeyi talep ettik.
Bunun için mücademizden hiç vazgeçmedik ve vazgeçmeyeceğiz.
Akif’in deyimi ile bu uğurda “Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz. Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz.”
Siyonizmin yaptığı bu işgale karşı aylardır Filistin yanlısı politikalar üretilmesi gerektiğini dile getirdik. “İsrail’le ticaret Filistin’e ihanet” demekten asla geri adım atmadık.
Kocaeli Milletvekilimiz Hasan Bitmez, bu gerçeği haykırırken verdi son nefesini.
Fakat ne yazık ki iktidar iç politikaya yönelik göz boyamak için yapılan içi boş eylemlerden başka hiçbir şey yapmamıştır.
İsrail ordusunun kullandığı silahların ham maddesi bizim topraklarımızdan gitti. Teröristlerin kumanyası bizim ülkemizden gitti.
Jet yakıtları bizim ülkemizden gitti. Fakat iktidar bunca soykırım ve zulme rağmen hâlâ vanaları kapatmamıştır.
İsrail’e yapılan bu kanlı ticaret devam ederken Vicdan Gemisi’nin kardeşlerimize ulaşmasına dahi izin verilmedi.
Vicdan Gemisi hâlâ demirlenmiş bekliyor. Demirlenen, esir edilen bu gemi bizim kardeşliğimiz, birliğimiz ve cesaretimizdir.
Demir vurulan sadece gemi değildir bunu herkes bilmelidir. Buradan bir kez daha uyarıyoruz, geminin kardeşlerimize ulaşmasına izin verin ve bu vebale ortak olmayın.
Türkiye vatandaşı olmasına rağmen siyonist teröristlere katılan canilerin vatandaşlığını düşürün ve mal varlıklarını dondurun. Ülkemiz topraklarında bulunan ve siyonizme istihbarat sağlayan İncirlik ve Kürecik başta olmak üzere tüm üsleri kapatın.
İslâm dünyasına liderlik ederek somut adımlar atın ve Filistin’in işgal edilmesine karşı durun. Sizler gerçekte yapmadığınız icraatleri yapay zekâya yaptırarak sorumluluktan kaçamazsınız. Kınayarak, izleyerek ve gözünüzü kapatarak işgali durduramazsınız. “Boykot yapın” dedikten sonra ticarete devam ederek siyonizmin çarklarını kıramazsınız.
Sizlerden artık cesur, samimi ve somut adımlar bekliyoruz.
Buradan aziz milletimizin tüm fertlerine sesleniyoruz; Vicdanın sesini duyun Ve harekete geçin.
Çünkü Filistin bizim vicdanımızdır, onurumuzdur, insanlık davamızdır. Filistin Hasan Bitmez’in, Ayşenur Ezgi Eygi’nin, Rachel Corrie’nin, İsmail Haniye’nin ve sayısız yetim, mazlum ve şehidin bizlere emanetidir.
Filistin insanlığın, umudun ve vicdanın kalesidir. Biz Allah’ın izniyle bu kalenin burçlarına zafer bayraklarını asacağız. “Nehirden denize özgür Filistin” hakikatinden asla vazgeçmeyeceğiz.
Biliyoruz ki zafer inananlarındır, mazlumlarındır ve insanlıktan yana olanlarındır.
Emperyalizm ve siyonizme geçit vermeyeceğiz. Bölgemizi kaosa, savaşa ve gözyaşına teslim etmeyeceğiz.
Biz mezarlardan yükselen baharlarla ve kardan gelen aydınlıklarla Filistin’e sahip çıkacak, siyonizmin hiç yıkamadığı bir duvar olacağız. Bu davaya inananlarla yazılacak bu zafer.
Buradan insani değerlere ve bir vicdanı olan herkese sesleniyoruz, Vicdanın sesini duyun ve harekete geçin göreceksiniz ki zafer bizlerin olacaktır. Hepinize şükran duygularımı sunuyor, gösterdiğimiz hassasiyetten dolayı teşekkür ediyorum” dedi.
4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Gününde, Bursa’da çeşitli etkinliklerle sokak hayvanları unutulmazken veteriner hekimlerde kliniklerini canlara açtı. İlimizin marka değeri Bursa’nın en büyüğü Türkiye’nin ilk 5’inde yer alan Fiona Hayvan Hastanesi 850 metrekare kapalı alanı, yataklı 25 köpek-20 kedi, günlük 350 hayvana bakan kapasitesi ile 1 profosör, 1 iç hastalıkları, 1 cerrahi uzman, 7 veteriner hekim ve 8 teknikerlerle mesai kavramı olmaksızın sokak canlarının yanında.
Fiona Hayvan Hastanesi veteriner hekimleri ve sağlık çalışanları bu özel günde; “Bu özel günün temelleri, 1822 yılında İngiltere’de kurulan Hayvanları Koruma Birliği ile atılmış. Bu birliğin amacı ise dünyada bir arada yaşadığımız tüm hayvan dostlarımızın daha iyi şartlarda beslenmesi ve korunması için çalışmalar yapmak. Daha sonrasında dünyanın farklı yerlerinde de bu amaçla birlikler kurulmuş ve tüm birliklerin bir araya gelmesi ile Hayvan Hakları Federasyonu oluşturulmuş. Dünyada hayvanların neslinin tükenmesi sorununa dikkat çekmek için de federasyon, 4 Ekim’i Dünya Hayvanları Koruma Günü ilan etmiş.
Tabii ki Hayvan Hakları Federasyonu’nun kurulması, hayvan hakları konusunda bireyleri ve devletleri bilinçlendirmek için atılan önemli bir adım olsa da federasyona katılan ülkelerle sınırlı bir çerçevede çalışmalar yapılmış. Hayvan haklarının tüm dünyaya yayılması ise 15 Ekim 1978’de, Paris’te UNESCO tarafından ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi ile sağlanmış.
Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi Nedir?
UNESCO tarafından ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi, hayvan haklarına ve hayvanların korunmasına yönelik ilk uluslararası sözleşme olmasından dolayı oldukça önemli. Bu bildirgeden sonra devletler, hayvan hakları ile ilgili yasa düzenlemelerine giderken Hayvanları Koruma Günü de küresel bir nitelik kazandı.
Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi ile hayvanların da tıpkı insanlar gibi yaşam hakkının olduğu ve hayvanlara yapılan her türlü kötü muamelenin engellenmesi gerektiği kabul edildi. Hayvanların yaşam haklarını ve doğal denge içinde yaşam alanlarını korumak için yapılması gerekenler, bildirgede yer alan 14 madde ile açıklanıyor. Hayvan hakları konusunda küresel bir bilinç oluşturan Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin maddeleri ise şu şekilde:
Bildirgenin maddelerinden de anlaşıldığı gibi hayvan hakları konusunda bilinçlenmek ve insanların hayvanlara iyi davranmalarını sağlamak, aslında hayvanları korumak için yapılması gereken temel uygulama.
Dünyada Hayvan Hakları
Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi ile tüm dünyada hayvan hakları ile ilgili bilinçlendirme çalışmalarının ve yasal düzenlemelerin hız kazandığı kesin. Hayvan hakları ile ilgili düzenleme yapmayan ülkeler bu konuda adım atmaya başlarken hayvanları koruma konusunda öncü olan ülkeler de yasalarını detaylandırmaya devam ediyor.
Dünyada hayvan hakları konusunda detaylı düzenlemeler yapan ülkelerden biri de İngiltere. İngiltere’de evcil hayvanların korunması, hayvanat bahçeleri gibi işletmelerin düzenlenmesi, petshop açma gibi pek çok konuda yasal düzenlemeler bulunuyor. Aynı şekilde Avusturya ve İsviçre’de de hayvan haklarına yönelik düzenlemeler oldukça ayrıntılı. Tüm bu ülkelerin ortak noktası ise yasalar kapsamında hayvanları insanlarla eşdeğer olarak kabul etmesi. Böylece insan haklarını korumak için yapılan düzenlemeler gibi hayvan hakları için de ayrıntılı düzenlemeler yapılıyor.
Tabii ki bazı ülkelerde hayvan hakları bilinci daha yüksek ve yapılan düzenlemeler daha fazla olsa da bu canlıların geleceği için yeterli değil. WWF 2022 Yaşayan Gezegen Raporu’na göre dünyadaki biyolojik çeşitliliğin 1970’den bu yana %69 oranında azaldığı belirtiliyor. Yani dünyada yaşayan pek çok hayvan yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Türkiye’de Hayvan Hakları
Dünyada tüm bu gelişmeler olurken peki, Türkiye’de hayvan hakları ile ilgili neler oluyor? Türkiye’nin hayvan hakları çalışmaları da Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi ile başlıyor. Bildirgeye imza atan Türkiye’de de hayvan haklarının korunmasına yönelik yasal düzenlemeler yapılarak 2004 yılında 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu yürürlüğe girdi. Bu kanunla hayvanların iyi ve uygun muamele görmesi temin edilerek hayvanların korunması sağlanıyor.
Ancak kanunun ilk düzenlemesinde hayvanlara yönelik işlenen suçlar, Kabahatler Kanunu kapsamında yer alıyordu. Bu yüzden suçu işleyen kişilere sadece idari para cezası kesilebiliyordu. Tabii ki para cezası, hayvanları korumak için yeterli bir yaptırım değil. Bu nedenle 2021 yılında kanunda değişiklik yapılarak hayvanlara yönelik suçlar da Türk Ceza Kanunu kapsamına alındı. Böylelikle artık hayvanlara yönelik işlenen suçlarda da hapis cezası gibi daha ciddi yaptırımlar bulunuyor.
Ancak biliyoruz ki yasal düzenlemeler dışında insanların da hayvanlara karşı sorumlulukları büyük. Herkesin bu konuda daha bilinçli ve duyarlı olması şart. Öncelikle çevremizdeki hayvanlardan başlayarak onların bakım, beslenme ve daha iyi standartlarda yaşama haklarına sahip olmaları için elimizden geleni yapmalıyız. Bir canlıya yuva olduysak onu bırakmamak ve bakımını doğru bir şekilde yapabilmek oldukça önemli.” ifadeleri kullandı.
Yenişehir’de tarımsal kalkınmaya yönelik faaliyetlerde bulanmak, bölgedeki üreticiler ile birlikte üretim, temin ve tüketim amacıyla, kadınların serbest piyasada tek başlarına ekonomik özgürlüklerinin ayağa kalkması için kurulan “Hatunişi Kalkınma Kooperati’nde” bayrak değişimi. Kısa bir süre önce yapılan genel kurulda kendisi de kurucu üyesi olan Aysel Özdemir Yurbaş başkanlığa seçildi.
Başkan Aysel Özdemir Yurbaş, “Kooperatifimiz Yenişehir’de tek kadın kooperatifi olma özelliği taşımaktadır, ürünlerde çeşitliliğe gittik. Şuan kooperatif ürünlerimize hemşehrilerimizden yoğun ilgide yapmış olduğumuz ataklar dolayısıyla oluştu. Kooperatif kurarken dikkat ettiğimiz husus ortakların genellikle üreten kadınlardan seçilmesine özen göstermiştik. Bugün bunun meyvelerini de alıyoruz. Ayrıca ekonomiye büyük katkısı olacağını düşünmüş olduğumuz kooperatifimizi kadın ve genç kızlarımızı üye kazandırarak da büyütmeye devam edeceğiz. Yakın zamanda bununla ilgili de bir basın açıklaması yapacağız.” dedi.
Kütahya esnafı hava sıcaklıklarının düşmesiyle birlikte üşüyerek işletmelerine sığınmak isteyen köpeklere kapısını açtı. Hava sıcaklığının -4 dereceye kadar düştüğü Kütahya Tavşanlı’da sokak hayvanları için zor günler başladı. Gerçek bir hayvan dostu olan Kütahya’nın Tavşanlı ilçesindeki sokak canlarının daimi dostu Necdet Demirat ile Tavşanlı’nın balıkçısı Niyazi Turgut 7/24 saat kavramı olmadan sokak sokak dolaşarak sokak canlarının mama ihtiyaçlarını karşılıyor.
Balık pazarı esnaflarından Niyazi Turgut, sezonu açtıklarını ve günlük olarak bol çeşit ile hizmet verdiklerini söylerken, “Karadeniz, Marmara ve Ege Denizi’nden gelen balık çeşitleri uskumru, levrek, çipura, somon, çinekop, hamsi ve sardalya. Hamsi az olduğu için fiyatı biraz yüksek. Balıkçılar olarak gelirimizin büyük bir kısmını sokak canlarının beslenmesi için kullanıyoruz. Bu konuda bizlere destek olan Necdet Demirat ağabeyimizi de teşekkür ediyoruz.” dedi.
Hayvansever esnaf ayrıca, bu soğuk kış günlerinde sokak hayvanları için kapı önlerine mama ve su konulmasının ihmal edilmemesi konusunda vatandaşlara hatırlatmada bulundu.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.