canlı casino siteleri sex shop ofis taşıma parça eşya taşıma evden eve nakliyat nakliyat deneme bonusu bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler
DOLAR

32,4504$% -0.15

EURO

34,8290% -0.66

STERLİN

40,7959£% -0.56

GRAM ALTIN

%

ÇEYREK ALTIN

%

BİTCOİN

2055763฿%-0.88837

İmsak Vakti a 04:27
İstanbul KAPALI 16°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Atlas İnternational Group
Atlas İnternational Group

Gençler için Gazze ve Filistin

Alas International Group

“Bugün sözün bittiği yerdeyiz. Kelimelerin tükendiği zor zamanlar vardır. Dil bazen kalbimizde ve ruhumuzda hissettiklerimizi ifade etmekten çok aciz kalır. Merhum Akif’in ifadesiyle “Ağlarım ağlatamam, hissederim söyleyemem dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım.”

İslâm Düşünce Enstitüsü ve Uluslararası İslâm Düşünce Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez güncel konu Gazze’yi gençler için değerlendirdi. Görmez değerlendirmelerinde gtençliğimiz tarafından şu ifadelerin dikkate alınmasını önerdi.

Tam da dilimizden bîzar olduğumuz bir zamandan geçiyoruz fakat hak ve hakikat bitmedikçe söz de bitmeyecektir. İman oldukça imkân hep var olacaktır. Bu sebeple Gazze ve Filistin’le ilgili bazı fikirlerimi, düşüncelerimi ifade etmek ve bazı kitaplardan söz etmek istiyorum.

Öncelikle insanlık olarak hepimiz emsali görülmemiş bir zulme ve vahşete şahit oluyoruz. Her gün sivil ve masum halkın üzerine yapılan hayâsız saldırıları seyretmekle iktifa ediyoruz. Bu saldırılarda binlerce insan vahşice katlediliyor, masum insanlar can veriyor.

Bütün insanlığın gözü önünde okulların, yetimhanelerin ve hastanelerin bahçelerinden bebek ve çocuk cesetleri toplanıyor. Günlerdir Filistin’de vatanın, toprağın, onurun, haysiyetin ve hürriyetin nasıl bir milletten gasp edildiğini üzülerek izliyoruz.

Artık Filistin’de olup bitenler bütün insanlığın ortak meselesidir.

Her yaşta ve her durumdaki insanın en alçak şekilde nasıl katledildiğini, geleceğe dair umutların nasıl yok edildiğini, insanlığın vicdanına olan güvenin nasıl yitirildiği hepimiz görüyoruz. Önce bunun adını doğru koymak lazım. Artık Filistin’de olup bitenler sadece Hamas Filistin meselesi veya Arap İsrail ihtilafı veya sadece bu coğrafyanın meselesi değil, bütün insanlığın ortak meselesidir veya ortak meselesi olmalıdır.

Bugün Filistin’de, Gazze’de olup bitenlere karşı çıkmak için Müslüman olmak gerekmez, insan olmak sadece insan olmak yeterlidir. Zira bu Siyonist ideolojinin kanlı savaş makineleriyle işlediği, bu büyük cinayet sadece Filistinlilere karşı işlenen bir cinayet değil bütün insanlığa karşı işlenmiş büyük bir suçtur. Bu suçun bir doğrudan mağdurları bir de muhatapları vardır.

Doğrudan mağdurlar; masum çocuklar, mahzun anneler, şifa bekleyen hastalardır. Bir açık hava hapishanesinde açlığa mahkûm edilen, yoksulluğa, yokluğa terk edilen, özgürlüğüne el konulan, yurduna ve mukaddesatına saldırılan onurlu Gazze halkıdır, Filistin halkıdır.

Atlas

Bu cinayetin bir de muhatapları vardır. Muhatapları ise bütün insanlıktır. Tüm dünya milletlerinden ve tüm inançlardan insanlık onuruna sahip olan her insandır.

Yaşananlarda tüm dünyanın, kamuoyunun ve tüm insanlığın ahlaki sorumluluğu vardır çünkü yalanlarla adalet terazisini yanlış kurarak bu zulmü onaylamak bir yana, ona karşı sessiz kalmak dahi tarihin görebileceği en büyük insanlık cürümlerdendir.

Burada önemli olan insandan ziyade insanlığını yitirmek, çok daha büyük bir ziyandır ve insanlığın vicdanını yitirmesi telafisi mümkün olmayan bir hüsrandır. Bir tarafta sayılara döktüğümüz binlerce insan kaybediyoruz. Diğer tarafta bütün beşeriyetin özü olan insanlık cevherini yitiriyoruz.

O meşhur hastane enkazının altında sadece o çocuklar kalmadı aslında bütün insanlık kaldı biz kaybettik onlar kaybetmedi.

Birileri okyanus ötesinden o bütün aşağılık kibriyle uçağına binip İsrail’e gelerek Siyonist olmak için Yahudi olmaya gerek yoktur diyebilir. Ben de buradan diyorum ki Filistin davasına sahip çıkmak için mazlum Gazzelilerin yanında yer almak için Müslüman olmaya gerek yok, sadece insan, sadece insan olmak gerekir.

Gazze ve İzzet

Bugün İslam dünyasında atasözüne dönüşen meşhur bir söz vardır: “Ehlü Gazze ehlül izze” yani “Gazze ehli, izzet ehlidir.” İzzet sahibi olmak isteyen her insan, aziz olmak isteyen her Müslüman, mazlum Gazzeliler yanında yer almak zorundadır.

Bizler sevinçlerin de hüzünlerin de vakur taşıyıcıları olmak zorundayız. Dolayısıyla hem insan olarak hem de Müslümanlar olarak anın hükmüne anın vacibine uygun tavırları mutlak surette göstermeliyiz.

Her Müslüman gencin bugün yaşadığımız bu acıları, katliamları, vahşetleri ve vekâlet savaşlarını anlamak için bu kötülük tohumlarının yüz sene önce bu topraklarda nasıl ekildiğini öğrenmesi ve bilmesi gerekiyor.

Yaşadığımız bu büyük acılara karşı bizim oradaki kardeşlerimize yardımcı olmak ve bu zulme karşı sözle çıkmanın ötesinde mutlaka yapmamız gereken hususlar vardır. Bunlardan ilki, bu zulüm ve vahşet bugün başlamadı, biz daha dünyaya gelmeden başladı.

Bu zulüm ve vahşeti, her gün insanlığa karşı işlenen bu cinayetleri anlamak için hep birlikte önce yüzyılın öncesine gidip bugünün kötülük tohumlarının, zulüm tohumlarının ve haksızlık tohumlarının nasıl ekildiğini görmemiz ve anlamamız gerekiyor.

Her Müslüman gencin bugün yaşadığımız bu acıları, katliamları, vahşetleri ve vekâlet savaşlarını anlamak için bu kötülük tohumlarının yüz sene önce bu topraklarda nasıl ekildiğini öğrenmesi ve bilmesi gerekiyor.

Dört Kitap Tavsiyem

Bu konuda benim iki önerim var:

Birincisi, eğer Arapça biliyorsanız Arapça bilenler için Mısırlı meşhur yazar rahmetli Abdülvehhab el-Mesiri’nin bu konuda müthiş kitapları var. Onun hayatını tamamen bu konuya adadığı üç ciltlik Siyonizm Ansiklopedisi’ni örnek verebiliriz. Bütün kitabı sayfa sayfa okumanızı tavsiye ederim. Belgeleriyle ortaya konulmuş çok güzel bir eserdir.

Eğer Arapça bilmiyorsanız özellikle Fransız Müslüman düşünür ve mütefekkir, benim de çok sevdiğim Allah gani gani rahmet eylesin Roger Garaudy’nin dilimize çevrilen üç kitabını bugünlerde bilhassa her gencimizin, her öğrencimizin okumasını tavsiye ediyorum. Sadece size değil Türkiye’de bu konuları anlamak isteyen, hakkı hak ve adalet terazisinde tartmak isteyen her münevver insanın bu kitapları okumalarını tavsiye ediyorum.

Garaudy bilhassa İsrail Mitler ve Terör adlı kitabını yayınladıktan sonra vefatına kadar adeta yokluğa mahkûm edildi. Hatta çeşitli manipülasyonlarla cenazesinin bile cezalandırıldığını düşünüyorum.

Garaudy bu kitapları yazdığından dolayı çok ağır cezalara çarptırıldı. Eserleri sadece Fransa’da değil Avrupa’da ve Amerika’da yasaklandı. Macaristan’da bir kişi onun kitaplarını Macarcaya tercüme etti diye o şahsı ve yayıncısını hapse attılar.

Garaudy bilhassa İsrail Mitler ve Terör adlı kitabını yayınladıktan sonra vefatına kadar adeta yokluğa mahkûm edildi. Hatta çeşitli manipülasyonlarla cenazesinin bile cezalandırıldığını düşünüyorum.

Garaudy’nin cenazesi bildiğiniz gibi maalesef bir Müslüman gibi namazı kılınarak defnedilmedi, vasiyeti var denilerek yakıldı ve külleri de bir denize atıldı. Vefat ettiği geceyi hiç unutmam.

O gece ben diyanet nöbetindeyim ve başkan sıfatıyla Paris’teki büyükelçiliğimizle de diyaloğa geçerek sabaha kadar ailesine heyetler gönderdim. Evine, ailesine, eşine ve kızına durumu anlatarak bunu önlemeye çalıştım. Amacım Paris’teki bir camide tüm Avrupa’daki Müslümanları toplayarak kendisine karşı son vazifemizi yerine getirmekti fakat bu mümkün olmadı, buna gücüm yetmedi.

Garaudy’nin önemli üç kitabından birincisi İsrail Sorunu Siyasi Siyonizm adlı kitabıdır. Garaudy, özellikle tarihi masal ve mitlerin, efsanelerin din ile karıştırılarak bir ideolojiye ve o ideolojinin küresel bir örgüte nasıl dönüştüğünü bu kitapta çok güzel tahlil ederek bizimle paylaşır.

Garaudy’nin ikinci kitabı İsrail Mitler ve Terör adlı kitabıdır. Bu kitabın ilk cümlesinde Garudy “Bu kitap bir sapkınlığın tarihidir. Bu sapkınlık, vahyedilmiş bir kelamı harfî olarak ve seçmeci bir tarzda okumak suretiyle dini, siyaseti kutsallaştırmanın bir aleti yapmaktan ibarettir.” ifadesini paylaşır.

Üçüncü kitabı ise çok önemli ve çok daha büyük bir kitap olan İlahi Mesajlar Toprağı Filistin adlı kitabıdır. Bu kitapta Filistin tarihi anlatılır. Filistin’in hem İbraniler tarihi hem Hz. İsa ile başlayan Hristiyanlık tarihi hem de İslam’la başlayan her sayfası altın değerinde olan İslam tarihini bütün yönleriyle ortaya koyar.

Bu üç kitabı özellikle bu süreçleri anlamak için de okunmasını tavsiye ederim. Bu üç kitaptan aldığım notlar ışığında yüz yıl önce bu kötülüklerin ve tohumların Filistin topraklarına nasıl ekildiği maddeler halinde şöyle özetlenebilir:

Garaudy, Abdülvehhab el-Mesiri ve bu konuda yazılmış diğer tüm kitaplardan anladığımız kadarıyla, bugün yaşayan hiçbir insan henüz dünyada yokken ve hiçbir Gazzeli ve Filistinli daha dünyada yokken bu zulüm ve vahşetin temelleri atıldı.

1870 ve 1880’lerden itibaren bu toprakları yani başka bir milletin topraklarını işgal edip sahiplerini sürgün ederek kalanlarını da sistematik olarak katlederek yok etmeyi hedefleyen bir ideoloji, küresel bir kötülük ideolojisi ortaya çıktı. Bu ideoloji de küresel bir örgüte dönüştü. Adını Tanah’ta geçen Siyon kelimesinden alan örgütün adı Siyonizm’dir.

Siyonizm Bilinmelidir

Siyonizm aslında mahza politik ve siyasi bir ideoloji olarak ortaya çıktı ancak dinî temelli bir hareket olup olmadığı tartışılabilir. Özellikle Tevrat’ta vaat edilmiş topraklar, siyon yani Kudüs ve Süleyman Mabedi gibi temelini dinden, Tevrat’tan alan dini kavramları kendi hedefleri için kullanan bir ideolojidir. Dinden neşet ettiği tartışılsa bile dini çok kötü bir şekilde kullanan bir ideolojidir.

İlk etapta sadece Filistin toprakları, ikinci etapta ise Nil ve Fırat arasındaki toprakları Allah’ın kendilerine vaat ettiğini iddia ettiler. Siyonistler bu ideolojilerini üç aşamada gerçekleştirdiler.

Siyonizm, Avrupa’da insan yerine konulmayan, dünyanın her yerinde dağınık olarak yaşayan, Rusya’da, Polonya’da, bilhassa Almanya’da Holokost’a tâbi tutulan Yahudiler için bir devlet kurmayı hedefledi ve sonra sömürgeci, işgalci bir ideoloji bu hedefe doğru yürüdü. Aynı zamanda bu örgütün veya ideolojinin bir yönü de ırk fikrine dayanan ırkçı bir ideolojidir. Bu Siyonist propagandaya göre Filistin’de bir Yahudi devleti kurmak, onlara göre ilahi bir haktır. Bu düşünceye ise arz-ı mevud dediler.

İlk etapta sadece Filistin toprakları, ikinci etapta ise Nil ve Fırat arasındaki toprakları Allah’ın kendilerine vaat ettiğini iddia ettiler. Siyonistler bu ideolojilerini üç aşamada gerçekleştirdiler.

Birincisi dünyanın muhtelif yerlerinde dağınık olarak yaşayan Rusya’da, Polonya’da, Almanya’da, Avrupa’da, Latin Amerika’da, dünyanın her tarafında yaşayan Yahudilere iki vaatte bulundular. Biri dünyalık vaat, diğeri öte dünya vaadidir. Dünyalık vaat olarak başkalarının toprağını kendilerine takdim edeceklerini ve rahat bir hayat yaşayacaklarını söylediler.

Filistin, İngiltere yönetimine geçtikten sonra Yahudi Siyonizm’e bir de Hristiyan Siyonizm’i ilave edildi, ikisi birleşti ve sonra 1948’de de devlet ilan edildi. Bu devlet adeta bir terör devletine dönüştü.

İkincisi ise Tevrat’ı, dini kullanarak aynı zamanda kendi ahiretlerini de bu şekilde kurtaracaklar söylediler. Aslında pek çok dindar Yahudi veya dini çok iyi bilen Yahudiler bunun Mesih gelmeden mümkün olmayacağına inanırlar ama böyle olmadı.

Önce Osmanlı döneminden itibaren tüm Yahudileri Filistin’e toplamaya başladılar. Filistin, İngiltere yönetimine geçtikten sonra Yahudi Siyonizm’e bir de Hristiyan Siyonizm’i ilave edildi, ikisi birleşti ve sonra 1948’de de devlet ilan edildi. Bu devlet adeta bir terör devletine dönüştü.

Üçüncü aşamada ise bu terör devleti burada yaşayan bütün Müslümanları, Filistinlileri sadece evlerinden, tarlalarından, yerlerinden, yurtlarından çıkarmakla yetinmedi bugüne kadar resmi rakamlara göre 100.000 masum Filistinliyi katletti. 7,5 milyon Müslüman Filistinli de kendi topraklarından sürüldü ve dünyanın muhtelif yerlerinde, bazıları hâlâ Lübnan’da Ürdün’de kamplarda yaşamaya devam ediyor.

Geri kalan kısmını ise bugünkü Gazze dediğimiz yere adeta bir açık hava hapishanesine, bir tecrit kampına dönüştürerek oraya mahkûm ettiler ve onlara adeta ölmekten başka bir çare bırakmadılar. Bütün dünya ile ilişkilerini kesmiş oldular.

Şimdi biz Müslümanlara düşen vazife nedir?

Öncelikle Kur’an-ı Kerim bize “şahit ümmet” ismini vererek “biz sizi şahit bir ümmet kıldık” “adil bir ümmet kıldık” (Bakara, 2/143), buyurur. Bizler öncelikle zalimlerin zulmünün hem dünyada şahitleriyiz hem de mahkeme-i kübrada şahitleriyiz fakat bizim bir şahitliğimiz daha var.

Bu mezalime karşı Batı’nın sınırsız desteği ve Müslüman dünyanın sınırsız acziyeti insanı kahrediyor.

Biz bütün bu mezalime ses çıkarmayanların da şahidiyiz. Zulme destek olanların da şahidiyiz. Ve hakikaten şu sıra biz Müslümanlar biraz da bu konuda kendi şahidimiz olmak zorundayız. Calibi dikkattir, Cenabı Hak, Benî İsrail’e hitaben Kur’an’da şöyle bir soru sorar. “Allah katında tanıklığı şehadeti gizleyenden daha zalim kim olabilir ki? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir, habersiz değildir.” (Bakara, 2/140)

Bu mezalime karşı Batı’nın sınırsız desteği ve Müslüman dünyanın sınırsız acziyeti insanı kahrediyor. Oysa şahitlik acziyet göstermek değildir. Bu cürümlerin âdeta suçüstü şahitleri olduğunu ikrar etmeliyiz. Şahitlerle tespit edilmiş bir zulüm, asla ve kat’a zalimin yanına kalmayacak. Bu dünyada kalsa bile ahirette kalmayacak.

Biz Müslümanlar şahidiz diyoruz ve şahitlik de bekliyoruz, bilhassa başka insanlardan da şahitlik bekliyoruz. Az da olsa dünyada bazı dindar Yahudilerin bütün bu yapılanları kabul etmediğini biliyorum. Mukaddes kitabımızın yer yer hitap ettiği Yahudilere hitap etmek gerekiyor.

Tıpkı Sevgili Peygamberimizin ve Kitabımızın yaptığı gibi, öncelikle ahitlere sadakat, On Emre sadakat bekliyoruz. Tıpkı Kur’an’ın ve Hazreti Peygamberin yaptığı gibi onu tahrif etmek ve bozmak yerine kendi kitaplarına uygun hareket etmelerini bekliyoruz.

Hz. İbrahim’in, Hz. Musa’nın, Hz. Davut’un, Hz. Süleyman’ın mirasına sahip çıkanlar, madem biz onların mirasına sahibiz diyorlar, şu sorulara cevap versinler:

“Bu miras içinde bu dünyanın en aşağılık ideolojisi diyebileceğimiz ırkçı Siyonist ideolojinin işlediği cürümlerin nereye düştüğünü kim izah edebilir? Siyonizm sizin dininizi ne kadar değiştirdi? Nasıl değiştirdi? Yahudi inancını nasıl dönüştürdüğünü biliyor musunuz? Biz Müslümanlar açısından insanın mukaddes boyutu var. Öncelikle ben, o bir tek canın bir kutsal mabet değerinde olduğunu kabul edenlerdenim, birbirinden ayıramayız.

Cenab-ı Peygamberin, Kâbe’yi tavaf ederken “Ne kadar hoşsun ne kadar yücesin ama bir müminin kalbi senden daha yücedir.”

Cenab-ı Peygamberin, Kâbe’yi tavaf ederken “Ne kadar hoşsun ne kadar yücesin ama bir müminin kalbi senden daha yücedir.” deyişini hep hatırlamak gerekiyor. Mescid-i Aksa meselesi, bize hem inanç meselesi olarak yerleşti hem mukaddesatımız hem şeairdendir. Dolayısıyla bir defa Kur’an ve Sünnet müminlerin zihninde ve gönlünde evrensel bir Kudüs bilinci inşa etmiştir. Aynı zamanda bu Kudüs bilinci sebebiyledir ki İslam’ın Kudüs tarihi, Müslümanların yüz akı tatbikatlarının bir göstergesidir.

İslam’ın Kudüs davası, Kudüs’ün bir sadakat yurdu olmasını muhafaza etme davasıdır aslında. Onlar için de bütün insanlığın arz-ı mukaddesi olmasını temin etme davasıdır. Biz Müslümanlar, onu tüm peygamberlerin emaneti olarak biliyoruz.

Öncelikle belirtmek gerekir ki insan hayatı her şeyin üstünde muhteremdir, dokunulmazdır. Kendinde insanlık onuru gören, adaleti şu ya da bu ölçüde savunan, hiç değilse adaletin sözünü eden herkesin özellikle de hükümetlerin, uluslararası adalet ve hukuk mekanizmalarının, insan hakları örgütlerinin, hukukçuların, baroların, mahkemelerin, ulusal ve yerel meclislerin insanlığa karşı işlenen bu suçlara karşı, kendi onur ve haysiyetlerini korumak adına hepimizin, insanlığımız gereği, harekete geçmesi zorunluluk arz ediyor.

Tüm devlet büyüklerimizin daha aktif harekete geçmeleri gerekiyor. Sesimizi yükseltmemiz, bir barış gücü kurulması için gereken adımı atmamız gerekiyor.

Bir an önce insani yardım koridorunun oluşturulması hepimizin en büyük temennisidir. Burada tüm devlet büyüklerimizin daha aktif harekete geçmeleri gerekiyor. Durumun daha kötüleşmemesi ve geniş çaplı bir soykırıma dönüşmemesi için de behemehâl her türlü önlemi almak gerekiyor. Belki bizim birey olarak, birer fert olarak bu konuda sesimizi yükseltmemiz, bir barış gücü kurulması için gereken adımı atmamız gerekiyor.

Son olarak çok güzel bir anekdottan bahsetmek isterim.

Allah Resulünün bir sahabisi vardı. Sevgili Peygamberimiz ve sahabe ona Filistin adını vermişti. Bu kimse yetim bir sahabi olan Bişr bin Akrebe’dir.

Bişr bin Akrebe, Sevgili Peygamberimize babasız annesiz kaldığını söyleyince, Efendimiz Aleyhisselam da ona “Muhammed baban olsun, Ayşe annen olsun, Hasan, Hüseyin kardeşlerin olsun, Fatıma kız kardeşin olsun istemez misin?” demiştir ve onu himayesine almıştır.

Resul-i Ekrem’in Filistin adını verdiği sahabi ile muamelesi nasılsa hepimiz böyle büyük bir ilişki kurarak bu kardeşlerimizin yanında olmalıyız.

Bugün biz Müslümanların Gazze’deki her kardeşimizi her masum yavruyu o Resul-i Ekrem’in Filistin adını verdiği sahabi ile muamelesi nasılsa hepimiz böyle büyük bir ilişki kurarak bu kardeşlerimizin yanında olmalıyız. Bu hem insanlığımızın hem de Müslümanlığımızın zorunlu bir gereğidir.

İki dua cümlesi ile sözlerimizi tamamlayalım:

“Rabbimiz üzerimize sabır yağdır, Rabbimiz Gazzeli kardeşlerimizin, Filistinli kardeşlerimizin üzerine sabır yağdır, ayaklarımızı sabit kıl.

Hak ve adalette kardeşlerimizin de ayaklarını hak üzerinde sabit kıl. Kafirler topluluğuna karşı, zalimler topluluğuna karşı bize nusret lütfeyle, o kardeşlerimize de nusret lütfeyle.

“Rabbim bize hepimize öyle bir nimet ver ki en azından zalim ve mücrimlere arka çıkmayalım, onların yanında olmayalım, daima mazlum kardeşlerimizin yanında olalım.”

KAYNAK:(www.insaniyet.net/)

Atlas
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

KANTOĞLU: “İslam Küreselleşiyor”

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

green tour cappadocia casinositeleri.co kayseri evden eve nakliyat nakliyat arçelik bayisi