34,6687$% 0.04
36,3488€% -0.11
43,6223£% 0.07
2.940,21%0,31
4.972,00%0,44
3213375฿%-1.69563
Tecrübeli gazeteci İsmail Karakaş, ”Türkiye’nin kapanmayan dosyaları: İtalya’ya Verilen Adaların Akıbeti, Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni ve Geri Kabul Anlaşması” başlıklı yazısını okuyucular ile buluşturdu.
Karakaş, yazısında şu ifadelere yer verdi:
On İki Adaları kim verdi?
Geri kabul anlaşmasını kim imzaladı?
Türkiye’ye vizeyi kim uyguladı?
On İki Adaların peşkeş çekilmesi ile Geri Kabul Anlaşması’nın ne gibi benzer yanları var diyeceksiniz.
Ya da On İki ada ile Geri Kabul Anlaşması ve Avrupa‘nın Türkiye’ye koyduğu vize ile bağlantısı nedir diyenler olacaktır.
Anlaşmalara imza atan yöneticiler yüzünden yapılan büyük hataların bedeli maalesef Türkiye Cumhuriyeti halkına ödetiliyor.
Hata yapanların ise yaptıkları yanına kalıyor.
Bu üç yanlış anlaşmanın bedelini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ödüyor.
2013’ten bu yana Schengen başvurularına yapılan harcama 619 milyon euroya ulaştı.
1912 Trablusgarp Savaşı’nın ardından imzalanan Uşi Antlaşması ile Türkiye’nin deniz kıta sahanlığında bulunan adeta Türkiye’ye yapışık olan On İki Ada İsmet İnönü tarafından İtalya’ya verildi.1923 Lozan Antlaşması ile adalar İtalya’ya bırakıldı.
İkinci Dünya Savaşı Sonrası Adaları isteyen Türkiye’nin itirazlarına rağmen, İtalya ile 1947 Paris Antlaşması sonucu Türkiye’nin dibindeki On İki Adanın yönetimi resmen Yunanistan’a geçti. Bu geçişe itiraz edilmediği gibi az daha 2 büyük adayı da kaptırmak üzereydik.
Bu adalar hiçbir zaman silah ve asker olmayacak şekilde silahsızlanma şartı ile İtalya’ya bırakılmıştı.
Türkiye’nin güvenlik sorunu haline gelen bu adalar, Türkiye’ye rağmen silahlı ve Yunan Askeriyle konuşlanmış durumda.
Bu anlaşmalarda kayıpların hesabı ise hiçbir zaman sorulmadı.
Osmanlı egemenliğinde bulunan İmroz (Gökçeada) ve Bozcaada, 1912-1923 yılları arasında Yunan fiili egemenliği altında kalmış, Yunan donanması Balkan Savaşı’nda, 1912 yılı Ekim ayında, Kuzeydoğu Ege adalarıyla birlikte İmroz ve Bozcaada’yı da işgal etmişti.
Son anda bu iki adayı kurtardık. Eğer iradeli ve basiretli davranılsaydı burnumuzun dibinde bulunan On İki adayı da alabilirdik.
16 Aralık 2013 tarihinde Türkiye ile AB arasında Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni ve Geri Kabul Anlaşması imzalandı.
Bu anlaşmaya göre, geri kabul şartları gereğince Türkiye üzerinden AB’ye giden göçmenler Türkiye’ye iade edilecek.Türk vatandaşlarına da vize serbestliği gelecekti.
Türk vatandaşları Avrupa’ya rahatça seyahat edecekti.Avrupa’da yakalanan mülteciler Türkiye üzerinden geldiklerini sadece sözlü olarak beyan ettiği takdirde Türkiye’ye iadesi gerçekleşecekti.Ama hiçbir zaman Avrupa Türkiye’ye vize serbestliği sağlamadı.
Milyonlarca euro vize ücreti ise Türk vatandaşlarının cebinden çıktı.
2013’ten bu yana Schengen başvurularına yapılan harcama 619 milyon euroya ulaştı.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasında, Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni ve Geri Kabul Anlaşması 16 Aralık 2013 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilen bir törenle imzalandı.
Tören öncesinde, Türkiye-AB Vize Serbestisi Diyalogu’nun İlk Toplantısı Dışişleri Bakanı, AB Bakanı, İçişleri Bakanı ve AB İçişleri Komiseri Cecilia Malmström’ün katılımlarıyla gerçekleştirildi.
İmza töreninin ardından konuşan dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin tarihi ve coğrafi olarak Avrupa’nın parçası olduğunu belirterek, tarihi bir noktaya gelindiğini, başlatılan bu sürecin Türkiye ve AB’ye hayırlı olmasını ve halkların kaynaşmasına bir vesile olmasını temenni ettiğini ifade etti. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, “Önümüzde üç aşama var. Birincisi bugünden başlayacak olan psikolojik devrim aşamasıdır. Algılar değişecek, vize serbestisi ile Türkiye ve AB halkları arasında iletişimde yeni dönem başlayacak.
İkinci aşamada, önümüzdeki 3-3,5 yıl boyunca kurumlar arasındaki çalışmalar hızlanacak ve kapasitemiz artacak. En önemlisi ise uzun vadede Türkiye ve Avrupa halkları, yoğun bir etkileşim içine girecekler.” dedi.
Törende konuşan AB İçişleri Komiseri Cecilia Malmström, Türkiye ile AB arasındaki işbirliği için önemli bir adım atıldığını belirterek, “Paralel olarak iki önemli girişim başlatıyoruz. Böylece halklarımızı birleştiriyor, karşılıklı güven inşa ediyoruz. Bunların ikili ilişkilerimize son derece önemli etkileri olacak ve vatandaşlarımız bunun pozitif etkilerini yakın dönemde görebilecekler” dedi.Ama maalesef atılan imzalar ve verilen sözler yerine gelmedi.
Türkiye’nin de dahil olduğu Avrupa Konseyi üyeleri 1957 yılında serbest dolaşım anlaşmasını imzaladı. 1960’a gelindiğinde karşılıklı olarak vizeler kaldırılırken Türkiye 1980’de ‘Vizesiz Avrupa’dan çıkarıldı.
Yani On İki adalar ile başlayan iş bilmezlik sarmalı ve Türkiye’nin kayıpları Türk vatandaşına koyulan vize engelleri ve geri kabul anlaşması ile birlikte devam etti.
Geçmişte burnun dibindeki Adaları kaptıran bir beceriksiz irade ile Türkiye’nin bugün güvenlik sorununu miras bırakanlar ile Dışişleri Bakanlığı döneminde büyük umutlarla imzalan geri kabul anlaşması ile mülteci sorununu yük olarak bırakan akıl ve kendi vatandaşına vize serbestliğini kaldırıp vize koyduran zihniyet devlet yönetiminde sınıfta kalmıştır.
Bunları yapan devlet aklı olamaz.
Devlet kimsenin babasının malı değil alınan kararlar atılan imzalar nesiller boyu bedel ödetiyor.
Bedeli ödeyenler ise imzaları atanlar değil halk oluyor.
On İki Adaları kaptırmanın, Geri Kabul Anlaşması’nın ve Türk vatandaşları vize uygulamasının Türkiye’ye yükü ise çok büyük.
Geri Kabul Anlaşması ile 28 AB ülkesine Türkiye üzerinden kaçak giriş yapmış üçüncü ülke vatandaşlarının otomatik olarak Türkiye’ye iadeleri, Türkiye çoğu zaman bu kaçak göçmenleri geldikleri ülkelere gönderemiyor, Zira göndermek istediğinde bu sefer önüne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi engeli çıkıyor.
Şu anda Afganistan, Suriye, Özbekistan, Irak, İran gibi ülkelerden kaçak gelip, Türkiye kendilerini anavatanlarına iade etmek istiyor diye AİHM’de Ankara’dan davacı yüzlerce birey var. O halde bu insanların barındırılmaları, onlara iş bulunması, güvenlik gibi sorunları var.Türk Vatandaşlarına uygulanan vizesi ücretlerinin ise ekonomik maliyeti milyonlarca euro.
Kabiliyetsiz ve Öngörüsü olmayan devlet adamlarının Türkiye’ye bıraktığı yükleri sırtlayan ise Türk halkı.
Bu tarz anlaşmalarda doğrudan referanduma gidilmesi ve halkın fikrinin alınması gerekirken bir beceriksiz bakanın imzası ile Türk halkına bedel ödetiliyor.
Erdoğan ile Esad görüşecek mi? AKP’li yetkili açıkladı