canlı casino siteleri sex shop ofis taşıma parça eşya taşıma evden eve nakliyat nakliyat deneme bonusu bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler
DOLAR

42,5359$% 0.07

EURO

49,6539% 0.06

STERLİN

56,8332£% 0.08

GRAM ALTIN

5.777,15%0,43

ÇEYREK ALTIN

9.512,00%0,14

BİTCOİN

3918028฿%-0.96632

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul PARÇALI AZ BULUTLU 13°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Hasan KARABULUT

Hasan KARABULUT

30 Kasım 2025 Pazar

Soruyorum NEDEN?

Soruyorum NEDEN?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Hani bir şarkı var.

Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda….’

Aslında.
Şarkılarla, türkülerle,  pek işim olmuyor şimdilerde.

Önceden radyo programcılığı yaptığımız gençlik yıllarımızda daha içli-dışlıydım.
Bu şarkıyı slow parça olarak beğenen dinleyicilerimiz vardı.

Ara-kere istek yapırlırdı. Biz de play tuşuna basardık.

Günümüzde reis veya uzun adam denilen Recep Tayyip Erdoğan bu şarkıyı tekrar ülkemizin diline doladı.
Biz 
MGV’de yöneticiyken uzun adam da İstanbul’un belediye başkanıydı. O yıllara dayanır paralel Fetoş ile yollarda beraber yürümesi. Neredeyse her hafta ya bir açılışta ya bir konferansta Fetoş ile bir resim verirlerdi. Belediyenin imkanları da Fetoş’a hizmet etmekteydi. Kömür bunlara bir örnek. Zira yakalanan kaçak kömürler MGV’ye gönderilecek diye beklerken bir de bakmışsın Fetoş’un yurtlarına verilmiş.

İşte olayın iç yüzü. Bursa MGV’de yöneticiydim. Üniversite kız öğrenci yurdumuzda kışın yaklaşmasıyla ısınma ihtiyacı gündeme gelmişti. Bir kardeşimiz ‘İstanbul Belediyesi bizim her gün kaçak kömür yakalanıyor, Tayyip’i arayalım bize bir kamyon kömür göndersin bu seneyi böyle geçirebiliriz’ demişti. İstanbul ile yapılan görüşmede ‘biz kömürleri hoca efendinin (Fetoş’un) yurtlarına veriyoruz’ cevabı ile sarsılmıştık. Kömürleri istemeye hakkımız olduğunu düşünüyorduk. Çünkü belediye kazanıldığında dağ gibi çöp yığınlarını temizlemek için Bursa’dan bizler de gitmiştik. Ancak bir çöp poşetine dahi eli değmemiş Fetoş bizden değerliymiş.
Daha çok örnek verilebilir, bu örnekler var, ama reisi kandırdı denilen Fetoş’tan, bir örnek yeterli.

O yıllarda Fetoş ile el ele kol kola yürüdüler. Sonunda Fetoş’u ‘FETÖ’ diyerek terörist ilan ettiler. Şimdi de 50 Bin kişinin katilleri teröristlerle yol yürümeye başladılar. Bebek katilini muhatap almaya başladılar. Birini bırakıp diğerine sarıldılar tabiri tam da yerine oturuyor. Elbette bu durum şehitlerimizin gazilerimizin hepimizin kanına dokunuyor.
Neyse
devam edelim, gel zaman git zaman Refah Partisi’nin prenslerinden bütün taban tarafından değer verilen reis, uzun adam, bir şiir okur ve mahkum edilir. Yer olarak Edirne seçilmiştir. Türkiye’nin her yerinden akın akın ziyaretçileri olur Refah tabanından.
Hapisten çıkınca O ise kendisine teveccüh eden Refah tabanının aksine bir şarkıcının evinde ardından da Güniz sokakta oturan şapkasıyla ünlü Süleyman babanın yanında alır soluğu. Refah tabanı ise Erbakan’ın yanına gitmemesine bir anlam verememişti, olacak olaylardan bi haber gelişmeleri takipteydiler.
Hiç de Milli Görüşçü gibi hareket etmemektedir aslında, lakin Kasımpaşalı olması boyunun uzun olması Talat Paşa gibi konuşurken kendini dinletir olması, bir bildiği vardır diye düşünülmesine neden olmuştu.
Aldığı cezadan dolayı muhtar bile olamayacakken gelinen nokta ne kadar enteresan değil mi?
AK Parti ile yollarda beraber yürüdükleri tarafından sırasıyla aldatıldığını bir bir açıklaması kadar enteresan.

Bakar mısınız hapishane öncesi ve sonrası farklılık ‘NEDEN’ kaynaklanıyor!
Zatları Milli Görüş tabanı tarafından “YUSUF MEDRESESİNDE” diye bilinip de ziyaret üstüne ziyarete gittikleri uzun adamın oda arkadaşının Edirne’de trafik kazasından hüküm giymiş! ABD’li bir Albay olduğunu bilmeleri halinde acaba aynı düşüncede olacaklar mıydı?
Acaba uzun adam Recep Tayyip Erdoğan, Edirne’de ABD’li albay  tarafından kendilerine ve siyonizme hizmet ettirilmek amacıyla eğitilmiş olabilir miydi? Baktığımızda iktidarı süresince bölgemizde ABD ve israilin her istediği gerçekleşti.
Ne ilginç değil mi! Bir papazı bile elinde tutamıyorken ABD’li bir albay trafik kazasından Türkiye’de bir yıl boyunca hapishanede yatıyor! Papaz için ortalığı yıkan ABD, hapiste tutulan albayı için gıkını çıkarmıyor!

Hapishanede eğitilenlere bir iki örnek daha verebiliriz. Hapse girerken faklı eğitimden sonra farklı davranışlar sergilediler. Bir tanesi Adnan Oktar, Diğer örneğimiz. Cübbeli. Koğuş arkadaşı haham idi. İçeride birlikte kaldılar. Düşünsenize, ABD’li bir albayı hapse tıkıyoruz ABD’nin, hahamı paketliyoruz israilin gıkları çıkmıyor.

Şimdi hapse tıkılanlar da eğitiliyor olabilir diye insanın aklına geliyor doğrusu.

Biz de bu olup bitenleri yiyoruz.

Geçen yaklaşık 25 yıla baktığımızda ister istemez bazı sorular geliyor akıllara.

Neden seni BOP(BİP) eş başkanı yaptılar? Neden üstün cesaret ödülü ile ödüllendirdiler? Neden Gazi meclisimizde israilin katilini konuşturdunuz ve ayakta alkışladınız? Neden Akdamar kilisenini açtınız? Neden papayı 1700 yıl sonra ülkemize soktunuz. Neden şehitlerimizin ardı arkası kesilmiyor? Neden kızlarımız sokaklarda göbeği açık geziyorlar? Neden PKK’yı meşrulaştırmak için canla başla çalışıyorsunuz. Neden “İSTİHBARAT PAYLAŞIM ANLAŞMASINI” imzaladınız? Neden şehit kanıyla sulanmış topraklarımızı yabancılara satışa çıkardınız?
Merhum Ferdi Tayfur’un şarkısında dediği gibi “NEDEN!” İle başlayan necip milletimize cevabını vermek zorunda olduğunuz bir çok sorumuz var.

Bize bu soruları kimse soramaz’ diyemezsiniz.

Hz. Ömer ‘yanlış yaptığımda beni kılıçlarınızla uyarınız’ diyorken biz bu soruları sana/size sorarız. Ahirette sıkıntı çekmeyin diye bu soruları sana/size soruyoruz. Dost acı söyler onun için bu soruları ve daha fazlasını sana/size sorarız!

Mesut Yılmaz ‘İmam Hatip Okullarını kapatmak siyasi hayatıma mal olsa da yapacağım’ dediydi. Korkarım bu yaptıklarınız da senin ve sizin ahiret hayatınızı kaybetmeye kadar gidiyor.

Yaptıklarınızın hepsi seni ve sizi uçuruma götürüyor. Hem de ‘ Seir, Hutame, Lezza, Sekar, Cahim, Haviye Cehennem’ uçurumuna!
Kandırıldık demekle bu işten dünyada da ahirette de kurtulamazsınız. 
Hocası kandırmış, iş adamı kandırmış, açılım yaptıkları kandırmış, velhasıl “yollarda beraber yürüdükleri” kandırmış.
Erbakan hocamız haklıymış sizlere çoluk-çocuk derken.

Çocuk musunuz kandırılıyorsunuz, ya da kimi kandırıyorsunuz! Neden!

Acaba sen mi/siz mi necip milletimizi kandırıyorsunuz?

Ortada aşikar bir kandırma var!
Unutmayın dostlar; Bizi aldatan bizden değildir.”(Hadis)

Devamını Oku

Şalteri Kim Kaldıracak?

Şalteri Kim Kaldıracak?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İlk insan Adem Peygamber idi.
O çağlarda da insan ömrü epey uzun imiş.
Adem Peygamber insanlığın atası, Nuh Peygamber’e ise insanlığın ikinci babası unvanını verir tarihçiler.
Adem ve Nuh Peygamber arası çok uzun da sayılmaz aslında.
Buna rağmen insanoğlu azmış ki Allah CC. sürekli peygamberler vasıtasıyla insanların doğru yola geri dönmelerini istemiş.
Nuh Peygamber’in kaç yıl yaşadığını bilmiyorum, ancak 950 sene peygamberlik yaptığı söylenir. Peygamber olarak çağındaki insanları doğru yola davet eden Nuh Peygamber,  devrinde inanmayan bir takım insanların şiddetli muhalefetiyle karşılaşır. İnanmayanlar bir gün Nuh Peygamber’e “Ey Nuh senin bizimle mücadelende giderek dozajı arttırdığının farkındayız”. Nuh deyip peygamber demeyenler en son olarak “Bizi sürekli korkuttuğun azap ne zaman gelecek haydi artık şu azap gelsin” derler. Kafirlerin kendilerine merhametinden daha merhametli Allah’ın peygamberi “Allahın azabı ne zaman getireceğini Allah bana bildirirse bilirim, bu azabın size gelmesinden endişe içerisindeyim” der.

Nuh Peygamber’e neler yapmamışlar ki?

Dağ başına götürüp, bağladıkları, üzerine ağır taşlar koyup terk ettikleri, yaptığı gemi için gündüzleri alay edip akşamları WC olarak kullandıkları halde, Allah’ın peygamberi şefkat ve merhametinden azaba uğramamaları için dua edermiş, uyarı vazifesi gereği kapılarına gidip defalarca onları doğru yola, Allah’ın yoluna davet edermiş.
Tarihe bir göz atıldığında insanlar ifsada başladıklarında hep bir kurtarıcı gönderen Allah, kullarının doğru yola girmelerine tekrar imkan sağlamış. Buna vesile olanların öncüleri ise peygamberler olmuş.
İnsanoğlu yaratıldığı günden itibaren çok da vakit geçmiş olmamasına rağmen Nuh Peygamber çağında tüm insanlık öyle bir azmış ki, azap olarak gelen tufan neticesinde yeryüzü sulara gark olmuş. Tüm inançlı insanlar ve yeryüzünde yaşayan hayvanlardan birer çift, Nuh Peygamberin yaptığı gemiye binmişler ve tufandan, yani azaptan korunmuşlar.
Yaşanan tufan hadisesiyle yeryüzünde inanmayan, kafir olan hiç kimseyi bırakmamış yüce yaratan.
Laf arasında bir de okullarımızda şu çocukluğumuzda bize öğretilen, eğitim olarak orta öğrenim bitmeden tüm öğrencilere öğretilmeli, çok da faydalı olur kanımca.

Şöyle akılda kalıcı olarak anlatılmalı.
Adem peygamber çiftçiliğin piri, terzilerin terzisi İdris peygamber, İlk gemiyi yapan Nuh peygamber, cömertlerin cömerdi İbrahim peygamber, İlk saati bulan Yusuf peygamber, demiri işleyen Davut peygamber, mimarların piri Süleyman peygamber, marangozların ustası Zekeriya peygamber, baraj ustası Zulkarneyn peygamber, doktorların hası Lokman peygamber (AS) …” gibi derlemelerle insanlığa ilim irfan meslek ve medeniyetin gerçek önderlerinin ivedilikle öğretilmesi gerekli.
Dedik ya; Nuh Peygamber zamanında tufandan sonra yeryüzünde bir tek inanmayan, numunelik kafir kalmadı. Çağımızda yaşayan insanlar olarak ikinci atamız Nuh Peygambere ve getirdiği dine inanmış ataların soyundan gelmekteyiz, hepimiz.
Hiç kafir kalmamış bir dünyadan günümüz dünyasını uzun uzun düşünmek lazım.
İnançsızların yaptıklarından dolayı da üzülmemek gerekir.

Önemli olan inananlar bizler ne yapıyor/yapıyoruz?

Şimdi bir salonda konferans veriliyor diyelim. O esnada birden elektrik kesiliveriyor. Salondaki topluluk elektrik gelsin diye sürekli dua etse hatta, “Allah elektriği kesene lanet etsin” diye beddua okusa elektrik gelir mi? –Gelmez!

Ya ne olacak!

Salondan birisi kalkacak elektrik panosuna bakacak elektriği birisi kesmiş şalterin başında bekliyor. O salondan kalkan kişi elektriği kesenin kolunu bükecek, indirdiği şalteri kaldıracak ve elektrik gelecek! Konferans devam edecek…

Adem Peygamber zamanında da Nuh Peygamber çağında da günümüzde de menfaatleri için ifsat düzeni kuranlar-kurmaya çalışanlar, kendi ifsat düzenlerini yok etmek isteyenlere çeşitli oyunlar-hileler-engellemeler yaparlar elbette. Bunlar vardı, kıyamete dek var olacaktır.

Peki!

İfsad düzeni nasıl yok edilmeli? Geceleri namaza kalkıp ettiğimiz dua ile görevimizi tamamladık diyebilir miyiz. Gökten şimşek çaktığında mı yok olacak düzen bozucular. Dua veya beddua etmek yeterli midir dostlar.

Allah’ın koyduğu muazzam düzeni iklim değişimi vs. gibi kavramlarla bozucu planlar yapanlar ve bu planlara alet ettikleri ülkeleri yöneten siyasetçiler, elleri kolları ayakları ve tüm bedenleriyle gece gündüz koşuşturmuyor mu!

Düzen bozuculardan rahatsızlık duyan bizlerin eli kolu ayağı yok mu!

Her peygamberin verdiği bu mücadeleyi vermek büyük bir şereftir.

Nasıl bir çalışma yapılmalı sizce?

Çok basit bir çalışma ile başlayabiliriz/başlayabilirsiniz!
Telefonumuzun ön kamerasını açıp yüzümüze bakarak kendimize bir soralım bakalım.
“Ben, acaba elektriği kesen kişinin kolunu büküp şalteri açabilir miyim?”
Bir yerden birimizin/hepimizin başlamamız/başlaması gerekiyor.

 

Devamını Oku

Adalet timsali Ömer neredesin?..

Adalet timsali Ömer neredesin?..
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Emanetine sahip çıkamadık!

Senin ajandana uygun hareket edilmiyor ey Hz. Ömer!

Selahaddin gibi, Sultan 2.Abdülhamit gibi, Necmettin Erbakan
gibi!

Ne yazık ki!

Sahiplenemedik Peygamber Efendimizin Allah’a en yakın olmak için geldiği O kutsal beldeyi.
Yukarıda saydığım isimler siyonist yapılanmanın yeryüzündeki en büyük düşmanlarının isimleridir.
Daha önceki bir yazımızda bahsetmiştik.
Fazla detaya dalmadan şöyle özetleyebilirim:
Yeryüzünün ve insanlığın en büyük düşmanları siyonistler, yeryüzündeki en büyük düşmanları olarak Hz. Muhammed SAV, Selahaddin Eyyubi, Sultan 2. Abdülhamit Han ve Prof. Dr. Necmettin Erbakan olarak belirlemişler.
Peygamber Efendimiz kendilerinden gelmediği için reddetmekte ısrarcılar ve Hayber acıları var. Selahaddin Eyyubi Müslüman grupları bir araya toplayıp İslam Birliği’ni kurup, ordu oluşturmuş Kudüs’ü fethetmiş ve İslam Ekonomisini hayata geçirmiş. 

2. Abdülhamit Han fethedilmiş Filistin toprakları siyonist yapı tarafından kendisinden parayla satın alınmak istendiğinde ve kendisine rüşvet teklif edildiğinde, öyle bir uğurlamış ki siyonistleri ‘yüz yıl’ bu düşüncenin yanına yaklaşamamışlar. Filistin topraklarını kendi parasıyla satın alıp vakfetmiş bir sultan. Tevafuk o ki siyonistlerin planlarını erteledikleri yüz yıl sonra ise Necmettin Erbakan başbakan oldu. Filistinlilere bırakın zulmetmeyi, siyonistler korkularından bir plastik mermi bile sıkamadılar. Erbakan Filistin’e Türk Askerini Barış Gücü olarak yerleştirmişti.
Ne yazık ki biz ne adalet timsali Hz. Ömer, ne mazlumların dostu Komutan Selahaddin, ne cennet mekan Sultan Abdülhamit ne de Mücahit Erbakan olabildik.
Cuma namazını kılarken düşündüm. Aksa’da cuma kılabilecek mi acaba kardeşlerimiz, hal böyleyken kabul olacak  bizim kıldığımız cuma namazı acaba?
Sonra tekrar düşündüm. İslam inancında bireylerin hesaba çekilecekleri ve yöneticilerin hesaba çekileceği konular farklı.
Ancak 
yöneticilerini bireyler belirliyorlar. Böylelikle ‘kişi nasılsa yöneticisi de öyle’ oluyor. Ahirette de yöneticileriyle birlikte hesaba çekiliyor insanlar.

Dikkat etmek lazım. Biz yöneticilerimizi seçerken seçtiklerimiz ağlansınlar, sızlasınlar, şikayet etsinler diye seçen bir toplum olamayız.

Milletini dünyada ve ahirette sıkıntıya düşürecek yöneticiler seçemeyiz.

Şöyle ki!

Sahadaki futbolcunun tezahürat yapmasına gerek var mıdır? Sahaya çıkmış futbolcu oyunculuğun gereğini yapar.

Taraftar taraftarlığını bilecek oyuncu oyunculuğunu.

Biz işi ettiğimiz duayla bırakacak değil, gereğini de yapacak, yüzyıllarca kendisine dua edilen necip bir milletiz. Geçmişimiz ecdadımızın fiili icraatlarıyla dolu.

Bize ne oldu böyle!

Millet olarak neredeyse DNA’larına kadar ayrıştırıldık.

Caddede sokakta bir birimizden selamı dahi kıskanır olduk.

Bir duvarın tuğlaları gibi kenetlenemiyoruz.
Bir vücudun uzuvlar
ı gibi olamıyoruz.

Dişimiz ağrıdığında dilimizin umurunda bile olmuyor.
Çok yiyip, çok uyuyup, az çalışıyoruz.

Çok konuşup, parmağımızı kımıldatmıyoruz.

Başını bir gayeye adamış kahraman yoksulu bir toplum olmuşuz maalesef.

Dille dua edince işimiz bitti sanmayın.

Zulme karşı üç yüz metre yürüyerek mazlumun yarasına merhem olunmuyor.

Hele bu organizasyonları fiili icraat yapması gereken iktidar ve iktidar destekçileri yapmıyor mu!

Buna şaşırıyorum.

Zalimin karşısına dikilmeden ne iktidarın, ne de iktidarı destekleyenlerin görevi ifa edilmiş olamaz.

Ayrıca!
Yorulduğumuzda koşmuyoruz. Kardeşimiz için yaşamak yirmi dört saatimizde yok.

İnançlı kadroların iktidara gelme istekleri de değişti.
Seçilenler ya işadamı olma, ya da işadamlarının çantacısı olma derdinde. Helal haram çerçevesine dikkat edilmeden cukkayı doldurma derdinde.

Milletin dişi ağrıyormuş, başı ağrıyormuş, onların yirmi dört saatlerinde yer bulmuyor.

Seçmen ise ‘dur bakalım-devlet aklı-böyükler bilirgibi cümleler kurup adeta sakız çiğniyor.

İktidar kimsenin anlayamayacağı cümlelerle ömrünü uzatma gayretinde.

Seçmenden bu güne kadar, ‘yapacaklar ama cumhurbaşkanı engel, yapacaklar ama ordu engel’şarkılarını dinledik durduk.
Futbol federasyonundan, ordudaki onbaşı
ya kadar, en tepedeki adama dek değişmeyen/değiştirmedikleri kaldı mı?

Yirmi küsür yıl geçti, hadi ama!..

Olmadı olmuyor, yapılmadı yapılamıyor.

Ekonomi.

Eğitim.

Ahlak ve Maneviyat.

İç siyaset.

Dış Politika.

ADALET.

Hangisi Hz. Ömer’in ajandasına uygun sizce!

15 Temmuz’da!
Tankın önüne yatıp cesaretini gösteren, ‘söz konusu vatansa gerisi teferruat’ düşüncesinde olan seçmenimiz:

Artık!
UYANIP-SİLKELENİP-KENDİNİZE GELİNİZ

Devamını Oku

Bozuk sistemin ürünü terör-1

Bozuk sistemin ürünü terör-1
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İnsanların huzurunu bozan, yaşayanları ve nesilleri etkileyen bir unsur, terörizm.  Azdıkça azmış durumda. Türkiye’mizin yarım asırdır başına musallat olan terör belası ile gün geçmesin ki bir ocağa ateş düşürmesin.
Terör yaşadıkları ülke insanının özgürlüklerini güncel hayatını kısıtlama hayatına son verme hadisesi de diyebiliriz. Bu işi yapanlar aslında kendi ülkesinde bu güruhu işliyorlar. Direk başka ülkeler tarafından yapılmış olsa savaş sebebidir. Lakin terör her zaman dış mihraklı, teröristler de maşa ola gelmişlerdir.
Ne isterler bu terör yanlıları?
Özgürlük-insan hakları-adil paylaşım gibi terimler kullanırlar. Bu güzel söylemlerini ise, şiddet kullanarak, baskı kurarak, korku salarak, cinayet işleyerek, yıldırma ve daha başka uygulamalarla elde etme yolunu seçerler. Yaptıkları iş terör, bu çalışmaları yapanlar ise terörist oluyor.
Vücuduna patlayıcı bağlayıp özgürlük mücadelesi vermek de ne oluyor. Neyin özgürlüğü, nasıl özgür olunuyor. Patlayan bombalar patlatanı ve hayatını kaybedenleri nasıl özgürleştiriyor.
Terörist başı bebek katili ülkemizin en önemli bir üniversitesinden mezun olmadı mı? Niçin eğitim veriliyor, insanlar terörist olsun diye mi? Okumuş bir insanımız, kendi ülkesinin yoluna, hastanesine, okuluna, hava alanlarına, her zerresi şehit kanı olan ülke toprağımızın bir parçasına insanımıza nasıl zarar verebilir?
‘Biz başlatmadık devraldık’ demek, topu başkasına atmak, kısa zamanda bitirilemez lakırtısı, kan yerde kalmayacak söylemleri, ‘cek-cak, kem-küm’ ile insanların gazını almaya çalışmak, BM’nin İsrail’i kınama kararına benzer başka da bir işe yaramaz.
Ateş düştüğü yere zarar veriyor, komşu komşunun kaybolan eşyasını türkü çığırarak aramış, kimseden bize fayda yok dostlar.
Evlatlarımız, öldü-şehid oldu diye mi ağıtlar yakalım, diğer taraftan teröre bulaştılar alet oldular diye mi yanalım.
Otobüste, trende, çarşıda pazarda, alış-verişte diken üstünde yaşanmaya başlandı.
Zaten çok iyi olmayan diyaloglarımız koptu gitti. İnsanlar birbirlerinden selamı kıskanır oldular.
Anne-babalar evlatlarını bir yere gönderdiklerinde tereddütle gönderir oldular. Okulların giriş ve çıkışlarında öğrenci sayısı kadar veli oluyor.

Aleni görünüyor ki!
Türkiye’mizde Haim Nahoum’un planı itina ile uygulanmaktadır.
Aç bırakmak, işsiz bırakmak, borçlandırmak, borcu borçla ödetmek, bölmek, bölünenleri bir birleri ile çarpıştırmak suretiyle güçsüz bırakmak ve güç kaybına uğramış Türkiye’mizi İsrail’e vilayet yaparak yok etmek.
Devrşirme akademisyeniyle hukukçusuyla sanatçısıyla doktoruyla, bürokratıyla, siyaset yoluyla plan adım adım uygulanıyor.

Bozuk sistemin dişlilerini değiştirmeliyiz.

Günü geçmiş gazete nasıl kaldırılıp bir kenara kaldırılıyorsa sistemin zararları hukuku ile eğitimi ile sosyal hayatı düzenlemesi ve ekonomisi ile tekrar gözden geçirilmelidir.
Devam edeceğiz…

Devamını Oku

Enteresan bir toplum olmuşuz

Enteresan bir toplum olmuşuz
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İnanç değerlerimize yeni kavramlar ilave ederek, kendimizce yaşadığımız 24 saatimizi programlayıp, bu programın dışına çıkmamaya gayret ederken, çevremizde gelişen bizim 24 saatimizde yer bulamayan olaylar bizi ilgilendirmez olmuş. Oysa hani biz kardeştik hepimiz Adem(as)’ın çocuklarıydık.

Neyse ümmet birlikteliğini bir başka sefere bırakalım…

Son yirmi beş yıldan bir sayfa açacağım bugün.

Aslında hiç kimseyi gözümüzde büyütmemek gerek.

Bazılarına göre “reis, beyefendi” kimine göre “ağabey” kimine göre “uzun adam” birilerine göre de “ümmetin lideri”  ya da kendi ifadesiyle “BOP Eşbaşkanı” denilen ülkemizin cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.

Bakınız zatları için yakın tarihte neler söylenmiş:
Bir  Bursa milletvekilimiz “ona dokunmak bile bir ibadettir,” deme cüretini göstermişti. Kayseri’de bir mitingte zatlarını anons eden dönemin Kayseri milletvekili ismi lazım değil, (HAŞA) “Allah’ın 99 sıfatını üzerinde bulunduran başbakanımız Kayserimize hoş geldiniz…” diye anons etme cüretini göstermişti. Diğer bir vekil ise “Cumhurbaşkanı denilince bize Allah gibi geliyor

Sümme HAŞA!!!

Örnekleri çoğaltmak mümkün!
Eski Mısır hükümdarı Firavun, danışmanlarını toplamış, kendisini ilah ilan edeceğini, bunu halkına nasıl kabul ettireceğini sormuş. Bir danışmanı, “onlara 40 gün yemek yedirelim ve siz de her gün ilah olduğunuzu söyleyin” demiş. Birkaç gün homurdanmalar falan olmuş amma ertesi gün yemeğe gelenler azalmamış bile. Neyse 40 gün sonunda halk “evet sen bizim ilahımızsın” deyivermiş.
O Firavun ki ömrü boyunca hiç hastalanmamış, hiç başı ağrımamış, ayrıca bir hafta on gün uyumadan durabiliyormuş. Bir de hiç attan falan da düşmemiş. Çevresindeki insanlar ölüyor, bu ölmüyormuş, Firavun tarih kitaplarında 400 yıl yaşadığı rivayet edilen bir hükümdarmış…
Kiminin sevmediği, kiminin sevdiğinden dolayı neredeyse ilahlaştırdığı Sayın Recep Tayyip Erdoğan! Kendisine addedilen bu yakıştırmalara hiç itiraz edip de bir açıklama yapmadı. Her halde bu durum reisi, uzun adamı, ümmetin liderini BOP Eşbaşkanını hiç rahatsız etmiyor.
Zatları için bazı çevreler “peygamberden sonra en büyük insan” yakıştırmasını da yaptılar. Kayseri’de mikrofonu aldığında “kuvvet ve kudret sahibi yalnızca Allah’tır ben ise O’nun aciz bir kuluyum” deseydi, tüm İslam Coğrafyası da onu kucaklasaydı olmaz mıydı?

Oysa Yüce Kitabımızda:
“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, çünkü sen asla yeri yaramazsın, boyca da dağlara asla ulaşamazsın. (İsra-37)”
“ Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Muhakkak ki Allah, hiçbir kibirleneni, övüneni sevmez.(Lokman-18).

Ayrıca biz biliyoruz ki Üstünlük takvadadır…
Eyy zaat, nereye gidiyorsunuz.
Toplumumuzun kendine çeki-düzen verme vakti gelmedi mi?
Allah’ın gönderdiği dinde olmayan konular hakkında nasıl da gerçek olmayan hükümler getiriyorsunuz.
İslam Alimleri’ne göre şeytanın üçüncü oku olan kibirden uzak durmak herkese daha faydalı değil midir?
Mensubu olduğumuz İslam dininin ibadetleri bellidir. Uzun adama, reise başbakana cumhurbaşkanına ümmetin liderine BOP Eşbaşkanına (ne olarak hitap edecekseniz ediniz) dokunmak İslam inanışına göre ibadet değildir, ne Kur’anda ne hadislerde yeri yoktur. Ayrıca hiç bir insan Allah (cc) 99 sıfatını üzerinde taşıyacak değildir. Taşıyacak birisi olsa bu “hitap edilen kişi” değil Allah Rasulü olurdu, ki olmadı.

Şu konuşmayı da nakledeyim konusu gelmişken.
Peygamberimiz dünya değiştirdiğinde Hz Ömer “ kim O öldü derse kılıcımla onu temizlerim” dediğinde, Hz Ebubekir, “kim peygambere tapıyorsa bilsin ki o ölmüştür, kim ki Allah’a tapıyorsa Allah diridir.” Diyerek tartışmayı bitirmiştir.
400 yıl yaşayan Firavun ilah olamadı ya ve hiçbir yaratılan da diri (HAY) kalamıyor.
Hz Ebubekir misali yazımızın toplumumuzun uyanmasına vesile olması temennisi ile Allah’a emanet olunuz.

Devamını Oku
green tour cappadocia casinositeleri.co kayseri evden eve nakliyat nakliyat arçelik bayisi