34,7424$% 0.07
36,5869€% 0.25
44,0551£% 0.24
2.955,06%0,40
4.897,00%0,49
3303017฿%-1.40809
27 Ekim 2024 Pazar
Bazı kimseler dünya mutlu olsun istemiyor!
Hatta huzuru bozmak, ifsad için efor harcıyor.
Savaş insanlara mutluluk getirmiyor aslında, ya mecbur kalınırsa!.
İnsan olmanın sorumlulukları var.
İyi insan olmak daha büyük sorumluluk gerektiriyor.
İyi insan, çevresindeki yanlışların doğruyla, kötülüklerin iyilikle, zararlıların faydalıya dönüşmesiyle, zulmün yok edilip adaletin tesis edilmesiyle vakit geçirendir.
Yeryüzünde Allah’ın sayılamayacak nimetlerinin israf edilmeden insanların sınırlı ihtiyaçları için adil paylaşımın sağlanacağı mekanizmanın kurulması şarttır.
Irkı, inancı ne olursa olsun bu senkronun insanlar arasında uygulanabilmesi huzur barış mutluluk için kaçınılmazdır.
***
Peki kavga nereden çıkıyor?
Senkron karşıtı a’senkron fikriyatından.
Hatta kavgayı çıkaranlar bir sistem uydurmuşlar.
Tez/Antitez=Sentez.
Bu ne mi demek?
Geçen gün yazmıştım.
Oluşturdukları sistemde bir tezleri var, tez tutmazsa antitezi devreye alıyorlar. Sentezde yani sonuçta hep kazananlar kendileri oluyor. Yani plan yapıyorlar, ama bir B planları hep var.
Bunu şöyle de açıklamıştım.
Satranç oyununda siyah taşlar da kazansa, beyaz renkliler de galip gelse kazanan kendileri olacak gibi oyunu kuruyorlar.
Siyaseti de boş bırakmıyorlar. Seçimleri sağ parti kazansa da, sol iktidar olsa bile hep kendi istedikleri oluyor. Kazanımları, ne kadar isterlerse o kadar oluyor. İstedikleri coğrafyada istedikleri değişiklikleri çıkarlarına uygun planlıyorlar.
Buna sömürü sistemi de diyebiliriz.
Çıkarlarını yani insanları sömürmeyi ise siyasetçilerle başarıyorlar. Mesela ekmek kaç paraya satılacak, elektrik, akaryakıt fiyatı ne olacak siyasiler belirlemiyor mu?
Siyasilere o fiyatları dayatanlar sümürgenler!
***
Bir siyasetçi “Fas’tan Endonezya’ya kadar olan ülkelerin sınırları değişecek” demişti. Şimdi bu planlanan uygulanmıyor mu? Condoleezza Rice bu sözü söyleyendi. Bu sözler, 7 Ağustos 2003 yılında The Washington Post gazetesinde bir makalede yer almıştı.
Söylediği günden itibaren bahsedilen coğrafyadaki olayları bir düşünün!
Irak ile başlayan süreç, Mısır Libya Yemen Sudan ve bugün Suriye, Filistin Lübnan ile devam ediyor.
Suriye sınırımız bizim en geniş kara sınırımızı oluşturuyor. İster istemez konu bizi yakından ilgilendiriyor. Bu güne kadar bizim tarafımızdan konuyla ilgili yapılanlar hakkında bir çok cevabı verilmesi gereken soru var. Bu soruları Türkiye’de STK’lar artık seslerini yükselterek kendi aralarında konuşuyorlar. Biz şimdi konuşulan sorulardan ziyade, “sorunun temelini” ortaya koymak istiyoruz.
Bir başka sefer soruları dillendirip “STK’ların sesi” oluruz inşallah.
***
Sorunun çıkma sebebi aslında çok basit.
İnanış farklılığı!
Öncelikle biz müslümanlar tevhit inancına sahibiz. Hristiyan batı ise teslis inancına.
Bizim inancımıza göre insanlar doğduklarında günahsız ve Müslüman olarak dünyaya gelir. Batıya göre durum oldukça farklı.
Onların inanışına göre doğan çocuk günahkar olur, vaftiz edilmesi gerekir. Diğer bir farklılık ise biz Müslümanlara göre Allah’ın nimetleri sınırsız, kulların ihtiyaçları sayılı ve sınırlıdır.
Batı ise aynı fikirde değil. Batıya göre Allah’ın nimetleri sınırlı, kulların ihtiyaç ve istekleri sınırsızdır. Ve yeryüzünde nimetler günümüzdeki mevcutları kadardır. Bu nimetler bizim olsun tasarrufunu biz yapalım düşüncesindeler. Çünkü batılılar en çok ölümden, ikinci sırada aç kalmaktan korkuyor.
Şimdi bir örnek verelim.
Batılı Corc’a sorsak, evinin bahçesinde ağaç var mı?
-Var.
Ne ağacı diyelim, mesela elma ağacı olsun. Bu ağacın kaç tane yaprağı var hiç saydınız mı mister?
-Tabi ki saymadım neden sayacakmışım, cevabını duyar gibiyim. Peki mister Corc, geçen yıl bu elma ağacı burada mıydı?
-Yes.
Ağaçta kaç tane elma vardı?
–Saymadım.
Yaprak var mıydı?
–Vardı ama döküldü.
Yaa, demek yaprak vardı ve döküldü, bu yılki yapraklar ve elmalar başka yani!
Mister Corc, ömrün 150 yıl olsa, her gün bir tane dana yesen, yiyeceğin dana sayısı ne kadar olur? Hesap yapmaya başlayan Corc’a fırsat vermeden yeni soruyu yapıştıralım, “belirli bir sayı da olur değil mi” mister Corc! Afrika’da aslanların kovaladığı bir bufalo sürüsündeki sayıyı biliyor musun? Ben cevaplayayım mister, hem bahçendeki ağacının yaprak ve elma sayısından, hem de Afrika’da bir sürüde yaşayan bufalo nüfusundan bi habersin.
Hani Allah’ın nimetleri sınırlı idi?
Hatta ülkeler nüfuslarını dahi net sayamazlar! Doğum ve ölüm oranlarının ortalamasına göre bir sayı belirlerler. Dünya nüfusu da buna benzer bir hesaplamayla “tahmini” hesaplanır.
Mister, N’aberrr!
***
Yeryüzünde Allah’ın nimetlerini sen bu kafayla adil biçimde dağıtamazsın.
Bozgunculuk çıkartma otur oturduğun yere! Senin hakkına ne düşüyor ise hiç tereddüt etme biz sana hak ettiğini eksiksiz veririz.
Örnek mi istiyorsun?
Macar bir tarihçi der ki; “Osmanoğulları Macaristan’da kaldıkları üçyüz yılda topladıkları verginin iki katı kadar parayı sadece imara harcamışlar.”
Bak sana söylüyorum mister, yeryüzünde Allah’ın nimetleri asla sayamayacağın kadardır, ve de benim-senin ihtiyaçlarımız Allah’ı zor durumda bırakamaz…
Bu açıdan bakıldığında yeryüzünde bozgunculuk paylaşımdan veya batının paylaşmak istememesinden çıkıyor.
İnsanlık hep beraber topyekün herkesin hakkı için bir kıyama durmalı.
Kısaca yaşama hakkı, düşüncesinin serbest olma hakkı, neslin korunması hakkı, inancın korunması hakkı, varlıkların kazancının korunması hakkı olarak sayabiliriz.
Sanki bunun için mevcut oyunun kurucuları ve eksiksiz uygulayıcı uzantılarıyla siyonist terör örgütüyle mücadele gerekli.
İnsanlığın bu güruhtan kurtulması lazım!
Bireysel mücadele yeterli gelmiyor, hep birlikte bir mücadeleye ihtiyaç var.
Mutluluğu/huzuru bozmak isteyenlerle mücadelemiz/savaşımız, olur/olmalıdır.
Ardından…
Mücadele ile sınırlar; coğrafyada değil de, evrensel hak ve hukukta, adil paylaşımda çizilmeli.
*