“Bursa Uçağı Bursa’nın Namusudur, Yetkilileri Göreve Davet Ediyoruz!”
İYİ Parti’den Sert Çıkış…
Türkiye havacılık tarihinin en karanlık dosyalarından biri olan ve yaklaşık yarım asırdır aydınlatılamayan “Bursa Uçağı” faciasında, Marmara Denizi’nin dibinde enkaz parçalarına ulaşılması kamuoyunda büyük yankı uyandırırken, İYİ Parti cephesinden çok sert bir açıklama geldi. İYİ Parti adına konuşan İl Başkanı İsmail Kaya, yaşanan gelişmeyi “gecikmiş ama hayati bir eşik” olarak nitelendirerek, yetkililere açık ve net bir çağrıda bulundu:
“Bu dosya artık kapatılamaz. Bursa Uçağı, Bursa’nın namusudur. Bu mesele örtbas edilemez, geçiştirilemez, zamana bırakılamaz. Yetkilileri derhal göreve davet ediyoruz.”
50 YILLIK SESSİZLİK, 50 YILLIK İHMAL
İsmail Kaya, yaklaşık 50 yıl önce Marmara Denizi’ne müretabat ve yolcularıyla düşen, 42 kişiye mezar olan ve bugüne kadar yeri tespit edilemeyen yolcu uçağının, Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük sivil havacılık sırlarından biri haline geldiğini hatırlattı. Dönemin teknik yetersizlikleri gerekçe gösterilerek yıllarca etkin bir arama yapılmadığını belirten Kaya, bu durumun artık “teknik değil, idari ve siyasi bir ihmal” olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.
“Yarım asır boyunca ailelere bir mezar yeri dahi çok görüldü. Bu kabul edilemez. Devlet hafızası bu kadar zayıf, bu kadar ilgisiz olamaz” ifadelerini kullandı.
ENKAZ PARÇALARI ORTAYA ÇIKTI, ARTIK BAHANE KALMADI
Son dönemde gelişen sonar tarama sistemleri ve deniz altı görüntüleme teknolojileri sayesinde Marmara Denizi tabanında uçağa ait olduğu değerlendirilen metal ve yapısal parçalara ulaşılmasının, süreci geri dönülmez bir noktaya taşıdığını vurgulayan Kaya, “Artık ‘bulunamıyor’ bahanesi tarihe karışmıştır” dedi.
Bulunan parçaların dönemin uçak teknolojisiyle örtüştüğüne dikkat çeken Kaya, bu gelişmenin resmi makamlar tarafından tüm yönleriyle, şeffaf biçimde kamuoyuna açıklanması gerektiğini belirtti.
“Bugüne kadar susanlar, görmezden gelenler, bu meseleyi unutturmaya çalışanlar artık hesap vermelidir.”
“BU SADECE BİR ENKAZ DEĞİL, BİR ADALET MESELESİDİR”
İYİ Partili Kaya, meselenin yalnızca teknik bir arama faaliyeti olarak ele alınmasının büyük bir hata olacağını vurgulayarak, konunun insani, hukuki ve vicdani boyutuna dikkat çekti. Yarım asırdır yakınlarından bir haber bekleyen ailelerin yaşadığı acının görmezden gelindiğini belirten Kaya, şu ifadeleri kullandı:
“Bu enkazın bulunması, sadece metal parçalarının ortaya çıkarılması değildir. Bu, adaletin gecikmiş de olsa tecelli etmesi meselesidir. Ailelerin yıllardır süren belirsizliği, bu devletin omuzlarındaki ağır bir yüktür.”
Olası kişisel eşyalara, kimliklendirmeye yarayacak bulgulara ve kazanın nedenlerine dair verilerin ortaya çıkması halinde, sürecin hukuki boyutunun da yeniden ele alınması gerektiğini belirtti.
TAM ENKAZ BULUNANA KADAR DURULMAMALI
Şu ana kadar ulaşılan parçaların enkazın yalnızca bir bölümünü oluşturduğunu hatırlatan İsmail Kaya, çalışmaların yarım bırakılmasının yeni bir skandal olacağını söyledi. Deniz tabanındaki akıntılar ve zemin yapısı nedeniyle parçaların farklı noktalara dağılmış olabileceğine dikkat çeken Kaya, kapsamlı ve çok yönlü bir arama programının derhal hayata geçirilmesini talep etti.
“Gerekirse uluslararası uzmanlardan destek alınmalı, gerekirse dalış destekli çalışmalar yapılmalıdır. Bu dosya tam anlamıyla aydınlatılana kadar tek bir kurum bile sorumluluktan kaçamaz.”
HAVACILIK TARİHİ VE KAMU GÜVENLİĞİ AÇISINDAN KRİTİK
İYİ Parti adına yapılan açıklamada, Bursa Uçağı faciasının aydınlatılmasının yalnızca geçmişle yüzleşmek anlamına gelmediği; aynı zamanda Türkiye’de sivil havacılığın güvenlik kültürünün, kriz yönetiminin ve devlet reflekslerinin sorgulanması açısından da hayati olduğu vurgulandı.
Elde edilecek bulguların, akademik çalışmalara, havacılık güvenliği politikalarına ve gelecekte yaşanabilecek benzer kazaların önlenmesine katkı sunması gerektiği ifade edildi.

“BU DOSYA KAPANMAYACAK”
Açıklamasını son derece sert sözlerle tamamlayan İsmail Kaya, İYİ Parti olarak sürecin takipçisi olacaklarını açıkça ilan etti:
“Bursa Uçağı dosyası kapanmayacak. Bu mesele gündemden düşürülmeyecek. Bursa’nın namusuna sahip çıkmak hepimizin görevidir. Yetkililer ya görevini yapacak ya da bu vebalin altında kalacaktır.”
Kaya’nın açıklaması, kamuoyunda “artık sessizliğin sona ermesi gerektiği” yönündeki beklentiyi daha da güçlendirirken, gözler şimdi ilgili kurumların atacağı somut adımlara çevrilmiş durumda.
Koza Han’da Turizm Krizi: Bursa’nın Tarihi Mirası Tehdit Altında mı?
Bursa, tarihi kimliğiyle yalnızca Uludağ gibi doğal güzelliklerle değil; camileri, medreseleri, çarşıları ve özellikle hanlarıyla da Anadolu’nun en önemli kültürel miras şehirlerinden biri olma özelliğini taşıyor. Osmanlı’nın ilk başkenti olan Bursa, yaz ve kış aylarında yerli ve yabancı binlerce turisti ağırlıyor. Bu ziyaretlerin vazgeçilmez noktalarından biri ise hiç şüphesiz Kapalı Çarşı ve çevresindeki Hanlar Bölgesi, özellikle de Koza Han…
Ancak bugünlerde Koza Han’da tarihi atmosferin gölgesine düşen ciddi bir tartışma gündemde: Vakıflar İl Müdürlüğü ile işletmeler arasında yaşanan kira ve kullanım alanı anlaşmazlığı nedeniyle, Koza Han bahçesindeki masa ve sandalyelerin kaldırılması gündemde. Bu uygulama hayata geçerse, turistlerin soluklandığı, çayını kahvesini içip Bursa’yı sindirdiği o tarihi atmosfer büyük ölçüde kaybolabilir.
Bu durum sadece işletmeleri değil, tüm Bursa’nın turizm imajını zedeleyebilir. Gelen turist, “koskoca Bursa’da çay içecek yer bulamadım” derse, bunun etkisi sosyal medyadan tanıtıma, otel tercihlerinden turlara kadar her alana yansır. UNESCO listesindeki pek çok dünya mirası mekânda ziyaretçilere oturup dinlenebilecek alanlar sunulurken, Bursa gibi bir turizm şehrinde bu imkânın kısıtlanması düşündürücü.
Ayrıca sadece Koza Han değil, bir başka han için daha aynı kararın alınmış olması, “Hanlar bölgesinde neden ayrımcılık yapılıyor?” sorusunu da beraberinde getiriyor.
Bursa’nın turizm potansiyelinden sürdürülebilir şekilde faydalanması için tarihi dokunun korunması kadar, ziyaretçilerin konforu da gözetilmeli. Koza Han’ın geçmişiyle uyumlu, çözüm odaklı bir yaklaşım; hem kültürel mirası korur hem de şehrin ekonomik kalkınmasına katkı sağlar. Aksi halde Bursa, kendi tarihine sırtını dönen bir şehir olarak anılma riskiyle karşı karşıya kalabilir.

KOZA HAN’DA SKANDAL KARAR:
BURSA’NIN TARİHİNE, TURİZMİNE VE AKLINA AÇIK BİR DARBE
Osmanlı’nın ilk başkenti, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Bursa, bugün akıl ve vicdanla izah edilmesi güç bir uygulamayla karşı karşıya. Yüzyıllardır ticaretin, kültürün ve turizmin kalbi olan Hanlar Bölgesi’nin incisi Koza Han’da, Vakıflar İl Müdürlüğü ile işletmeler arasında yaşanan kira ve kullanım alanı anlaşmazlığı bahanesiyle, han bahçesindeki masa ve sandalyelerin kaldırılmasının gündeme gelmesi, kent kamuoyunda büyük tepkiye yol açtı.
Bu karar hayata geçirilirse, sadece birkaç işletmenin değil; Bursa’nın turizm hafızasının, şehir kimliğinin ve uluslararası itibarının ağır bir darbe alacağı açıkça görülüyor.
TARİHİ MEKÂNI MÜZEYE ÇEVİRİP HAYATI SÖNDÜRMEK Mİ İSTİYORSUNUZ?
Koza Han, sadece taş duvarlardan, kemerlerden ve revaklardan ibaret değildir. Orası; turistin oturup nefes aldığı, çayını içtiği, Bursa’yı hissettiği, fotoğrafını çektiği, kentin ruhuyla bağ kurduğu yaşayan bir mekândır. Masa ve sandalyeleri kaldırmak, Koza Han’ı canlı bir tarih alanı olmaktan çıkarıp, ruhsuz bir taş yığınına çevirmek demektir.
Bugün dünyanın dört bir yanında, UNESCO listesindeki tarihi hanlarda, saraylarda ve meydanlarda ziyaretçilere dinlenme alanları sunulurken; Bursa gibi köklü bir turizm kentinde “oturmak yasak” anlayışıyla hareket edilmesi, çağ dışı ve vizyonsuz bir yaklaşımdır.
TURİST GELİR, OTURACAK YER BULAMAZSA NE OLUR?
Bu sorunun cevabı son derece nettir:
Turist bir daha gelmez.
Geleni de caydırır.
Bursa’ya gelen yerli ve yabancı turistin “Koza Han’da çay içemedim, oturacak yer yoktu” demesi, sadece bireysel bir memnuniyetsizlik değildir. Bu söylem, sosyal medyada, turizm platformlarında, seyahat bloglarında ve tur programlarında zincirleme bir olumsuz etki yaratır. Bunun faturası ise otellere, esnafa, rehberlere ve nihayetinde Bursa ekonomisine kesilir.
AYRIMCILIK MI VAR? NEDEN SADECE BAZI HANLAR?
Kamuoyunda en çok sorulan sorulardan biri de şudur:
Eğer mesele “kullanım alanı” ve “tarihi doku” ise, neden bu karar sadece Koza Han ve bir başka han için uygulanıyor? Hanlar Bölgesi’nin tamamında aynı hassasiyet gösterilmiyorsa, bu durum ciddi bir çifte standart ve ayrımcılık iddiasını beraberinde getirmektedir.
Kural varsa herkes için olmalıdır. Aksi halde bu karar, hukuki değil keyfi bir uygulama olarak tarihe geçer.
SORUN ÇÖZÜM DEĞİL, DAYATMAYLA BÜYÜTÜLÜYOR
Tarihi mirası korumak, yasaklamakla değil; akılla, istişareyle ve bilimsel yöntemlerle olur. Vakıflar İl Müdürlüğü’nün görevi, esnafı ve turizmi karşısına almak değil; ortak bir akılla, Koza Han’ın tarihi dokusuna zarar vermeden kullanımını düzenlemektir.
Masaları kaldırmak en kolay, en kestirme ve en yanlış yoldur. Asıl yapılması gereken; estetik, düzenli, ölçülü ve denetimli bir kullanım modelidir. Aksi yaklaşım, “koruma” adı altında Bursa’nın turizm damarını kesmekten başka bir anlama gelmez.
BURSA KENDİ TARİHİNE SIRTINI DÖNEMEZ
Bursa’nın turizmden sürdürülebilir gelir elde etmesi için sadece taşını toprağını değil, ziyaretçinin deneyimini de koruması gerekir. Tarihi mekânları hayattan koparan anlayış, bu şehre hizmet etmez; zarar verir.
Koza Han’da alınmak istenen bu karar, derhal gözden geçirilmeli; esnafla, turizm paydaşlarıyla ve şehir dinamikleriyle masaya oturulmalıdır. Aksi halde Bursa, “tarihini koruyamayan değil, tarihini yaşatmayı beceremeyen şehir” olarak anılma riskiyle karşı karşıya kalacaktır.
Bu yanlıştan bir an önce dönülmelidir.
Aksi takdirde bu kararın vebali, Bursa’nın turizmine ve geleceğine atılmış kara bir leke olarak kayıtlara geçecektir.

“Bu Bütçe, Emeklinin ve Emekçinin Alın Terini Yok Sayamaz”
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşmeleri süren Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 2026 yılı bütçesi, emekli ve emekçi kesimlerden sert eleştiriler almaya devam ediyor. Emekli ve Emekçiler Dernekleri Federasyonu adına açıklama yapan Federasyon Siyasi Partilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Emekli ve Emekçiler Derneği Başkanı Sedat Hastürk, mevcut bütçe yaklaşımının sosyal adalet ilkesinden uzak olduğunu belirterek, emekli ve çalışanların yaşam koşullarını daha da zorlaştıracağını ifade etti.
Sedat Hastürk yaptığı açıklamada, 2026 bütçesinin emeklinin, asgari ücretlinin ve dar gelirli kesimlerin alım gücünü korumaktan uzak olduğunu vurgulayarak, “Emeklinin ve asgari ücretlinin alım gücünü yok edecek bir bütçe anlayışını reddediyoruz” dedi. Hastürk, bütçe politikalarının enflasyonla mücadele gerekçesiyle ücretleri baskılayan bir çizgide şekillendirilmesini sert sözlerle eleştirdi.
“Bu Bir Ekonomik Zorunluluk Değil, Sınıfsal Bir Tercihtir”
Hastürk, hükümetin sıklıkla dile getirdiği “ücret-fiyat sarmalı” söyleminin bilimsel bir dayanağı olmadığını belirterek, uygulanan politikaların bilinçli bir tercih olduğunu ifade etti. Enflasyonun sorumluluğunun ücretlilere ve emeklilere yüklenmesini kabul etmediklerini söyleyen Hastürk, “Ücretler baskılanarak enflasyon düşürülemez. Bu yaklaşım, açıkça emeği hedef alan sınıfsal bir tercihtir” değerlendirmesinde bulundu.
Emekliye “kaynak yok” denilirken, sermaye kesimlerine yönelik vergi avantajları, teşvikler ve ayrıcalıkların devam etmesini eleştiren Hastürk, bütçenin yükünün yine emekçilerin sırtına yüklendiğini dile getirdi. Sosyal devlet ilkesinin bu anlayışla ciddi biçimde aşındırıldığını belirten Hastürk, gelir dağılımındaki adaletsizliğin daha da derinleşeceği uyarısında bulundu.
Bursa Milletvekillerine Açık Çağrı
Açıklamasında Bursa milletvekillerine de doğrudan çağrıda bulunan Sedat Hastürk, parti ayrımı gözetmeksizin tüm milletvekillerinin emeklinin ve emekçinin yanında durması gerektiğini ifade etti. Hastürk, “Bursa’yı temsil eden tüm milletvekillerini, 2026 bütçesine emeklinin ve emekçinin lehine şerh koymaya, bu adaletsiz bütçe anlayışına karşı sorumluluk almaya davet ediyoruz” dedi.
Bursa’nın sanayi ve emek kenti olduğuna dikkat çeken Hastürk, kentte yaşayan emeklilerin ve çalışanların yıllar boyunca ülke ekonomisine önemli katkılar sunduğunu hatırlatarak, bu emeğin görmezden gelinmemesi gerektiğini vurguladı.
“Bu Bütçe Sosyal Barışı Zedeler”
2026 bütçesinin mevcut haliyle toplumsal huzuru ve sosyal barışı tehdit ettiğini ifade eden Hastürk, emekli ve emekçilerin giderek yoksullaştırılmasının sürdürülebilir olmadığını belirtti. “Bütçe, rakamlardan ibaret değildir; bütçe bir siyasi tercihtir” diyen Hastürk, tercihlerin emekten yana yapılması gerektiğini söyledi.
Açıklamasını “Bursa’nın emekçisinin alın teri, emeklisinin yıllara yayılan emeği görülmelidir” sözleriyle tamamlayan Sedat Hastürk, Emekli ve Emekçiler Dernekleri Federasyonu olarak emeklinin ve emekçinin hakkını savunmaya kararlılıkla devam edeceklerini kamuoyuna saygıyla duyurdu.
